Yunus Yılmaz
sunuyzamliy@gmail.com
BİR DEVLET OPERASYONU: 19 MAYIS ADLI KİTABIN ELEŞTİRİSİ
14/03/2021 * (Müteferrika Yaz 2020/1, Sayı: 57) Tarih 2019 yılı Ekim ayları… O tarihlerde sosyal paylaşım sitesi Twitter’da, tarihi bir konunun tartışılması, tarihe olan merakımdan dolayı haliyle nazar-ı dikkatimi celp etti. Tartışılan konu gazeteci Murat Bardakçı’nın son kitabı olan “Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs”ta geçen iddialardan ibaretti. Açıkçası o zamana kadar bu kitaptan habersizdim. Twitter’da ilk gelen bilgilere göre “Kemalist ideoloji nakavt” olmuş; “19 Mayıs tarihi yeniden yazılıyor”muş. Hatta bazıları tarafından, Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a bakın devlet göndermiş oradan da yola çıkılarak demek ki aslında Paşayı Vahdettin gönderdi, gibi abuk sabuk yorumlar bile yapıldı. Tabii haliyle ilerleyen zamanlarda Murat Bardakçı’nın 19 Mayıs kitabına karşı eleştirilerde geldi. Sonuç olarak bendenizde uyanan merak üzerine kitabı hemen sipariş ettim, alıp okudum. Kitap 398 sayfadan oluşuyor. 1. Hamur beyaz kâğıda basılmış. 143. sayfadan sonra Samsun Belgeleri adı altında belgeler yayınlanmış. Yani konuyla ilgili iddiaları ve yorumları 143 sayfadan ibaret. Bu 143 sayfalık yer yarım günden kısa bir zamanda okunabiliyor. Akıcı bir dille yazılmış. O döneme ait fotoğraflar bol kullanılmış. Belgeler kısmında geçen bazı belgeleri ilk defa gördüğüm. Bunlar kitabın olumlu kısımları. Kitabın eleştirisine gelecek olursak, daha kitabın ilk sayfaları olan önsözünde “Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a kendi iradesi yahut Sultan Vahideddin’in talimatı ile değil, devletin kararı ile gittiği ve seyahatin bir devlet operasyonu olduğudur”[1] gibi bir iddia ile karşılaşıyoruz. Her ne kadar “Sultan Vahdettin göndermedi” diyorsa da; “Mustafa Kemal Paşayı, ülkeyi işgalden kurtarmak için devlet görevlendirdi” dediğinizde dahi, devletin başı olan Vahdettin’i bir şekilde yine işin içine sokmuş olmuyor musunuz? Öyle ya devlet operasyonu ise devletin en başında olan Vahdettin’in izni ve bilgisi olmadan böyle bir operasyon yapılabilir mi? Yapılamaz. Siz her ne kadar devlet deseniz de sonuç olarak “Vahdettin yaptı” demeye gelir. Hadi “böyle yorumlanamaz” deseniz bile devlet bürokrasisinde bu projeyi hazırlayan kişileri; ya Vahdettin görevlendirmiştir, öyle değilse bile orada kalmalarına müsaade ederek Mustafa Kemal Paşanın işine yaramış bir duruma ortam yaratmış olan kişi, yine Padişah Vahdettin’in kendisi oluyor. “Devlet gönderdiği” dediğinizde, devlet kavramının içinde padişah denilen şey bal gibi vardır. Hatta padişah, devlet kavramının çok büyük, önemli bir kısmını teşkil eder. O dönemde devlet bürokrasisi denilen şeyin, padişahın yanında esamisi okunmaz desek yeridir! Devlet dediğiniz şey padişahın kendisidir! O nedenle “devlet gönderdi” demekle, “Padişah gönderdi” demek arasında hiçbir fark yoktur! Kaldı ki Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya devletin ya da padişahın gönderip, göndermemesi konusu da aslında çok önemli değildir! Elbette Samsun’a çıkılması için, devlet uygun görmüş, devlet resmi yazışmaları yapmış, gerekli izinleri yazmış, sonuç itibariyle görüşülmüş, anlaşılmış. Bu işin bir tarafında devlet hiç yok demiyorum. Bendenizin itiraz ettiği yer, aslında bu olayın devlet operasyonu olduğu iddiası değil. “bir devlet operasyonu” söylemi üzerinden Mustafa Kemal Paşa’nın iradesinin, başarısının, devrimciliğinin gölgelenmeye çalışılmasıdır. Aslında tüm Atatürkçü ve hakkaniyetten yana olan insanların itiraz ettiği yer de burası zaten; ister İngilizler, ister padişah, ister hükümet, ister devlet göndersin. Durum değiştiren bir şey değil ki. Önemli olan niyet! Devletin ve padişahın, silahlı bir milli mücadele yoluyla bağımsızlık savaşı verme düşüncesi yoktu, ama Mustafa Kemal Paşa’nın vardı. Bir “çılgın Türk” olan Mustafa Kemal Paşanın, deyim yerinde ise deli cesaretiyle tüm kariyerini yakmak adına, ölümü göze alarak gerçekleştirdiği başarılı devrimci mücadelesi, padişaha ve devlete de bölüştürülerek çalınıyor. “Mustafa Kemal Paşa ‘kendi iradesi’ ile Anadolu’ya çıkmış değildir”, gibi çok geniş, yuvarlak, her yöne çekilebilecek bir beyanda bulunmak, bir hak gaspıdır. Mustafa Kemal Paşa’yı küçültmektir, gölgelemektir. İtiraz buna… Murat Bardakçı’nın kaçak güreşme stratejisi Murat Bardakçı’nın kurmuş olduğu “Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a kendi iradesi yahut Sultan Vahideddin’in talimatı ile değil, devletin kararı ile gittiği ve seyahatin bir devlet operasyonu olduğudur” söylemi içinde kaçak güreşme, ya da korkakça bir tartışma yaratmak istediğini sezinlememek bile işten değil. Murat Bardakçı demek istiyor ki “aslında, yazdığım bu kitabımdaki iddiama karşılık verilen karşı tezlerde çok sıkışırsam “Bakın devlet göndermiş, işte resmi yazışmalar, işte belgesi demeye” getiririm, bu vesileyle de kendime bir savunma alanı oluştururum” Elbette Osmanlı Devleti, çok başarılı bir subayını Samsun’a çıkarmak için resmi yazışma yapacaktır. Bu resmi yazışmaları göstererek “bakın devlet operasyon yapmış” diyeceksiniz, ama “kendi iradesi” ile gitmedi konusunu kitabınızda gösterdiğiniz hiçbir belge ile ispatlayamamak, tam bir sığlıktır, çocukluktur, kaçak güreşmektir. Korkakça bir tartışma yaratıp, bu tartışmadan sıvışmaktır. Evet, bendeniz Mustafa Kemal Paşa’nın “kendi iradesi” ile Samsun’a gitmediğinin belgesini istiyorum. Mustafa Kemal Paşa emir subayı idi. Emrettiler paşa paşa gitmek zorundaydı demeye getirilen iddianın hem birincil, hem de ikincil bir kaynaktan ispatını istiyorum. Kitabınızda sadece gönderilme işinin resmi yazışmalarını göstermekle bu iş olmuyor. Kendi iradesi ile gitmediğini ispatlayamamakla daha önceki başarılı kitap çalışmalarınızı gölgelediğiniz gibi, sağcı yobaz tayfanın da ekmeğine yağ sürmüş olduğunuzun bilmem farkında mısınız? Sığ kafaların elbette bu durumu anlamasını beklemiyorum. Zaten onların anlamadıkları da Mustafa Kemal Paşa, devletin ve padişahın desteğini almadan, milleti esaretten nasıl kurtarmayı becerdi kısmı... Aklı yetmeyince bu muazzam başarıyı gölgelemeye ve paylaştırmaya çalışıyor. Kesin bu işin içinde padişah ve devlet de vardır demeye getiriyorlar. Murat Bardakçı son kitabında işlemiş olduğu bu tez ile Muhafazakâr çevreye malzeme vermiştir, belki farkında olmadan destek çıkmıştır! Murat Bardakçı’nın son kitabını okumaya devam ettikçe insanın aklına ister istemez daha önce “Tarihin Arka Odası”[2] adlı televizyon programında bu konuyla ilgili söyledikleri geliyor. Örneğin 19 Mayıs 2012 tarihli cumartesi gecesinde yayınlanan televizyon programında: “…Mustafa Kemal Paşayı Samsun’a devlet gönderdi. Haa nedir bu devlet? İşgal altındaki bir imparatorluğu, işgale son vermek, imparatorlukta yaşanan işgale son vermek. Evrakta geçen deyimiyle ‘mütearızinden halas’ etmek, yani saldıranlardan kurtarmak, işgale son vermek için devletin her kademesinde yapılan bir operasyondur(…) Bu devlet gönderdi dediğim hadisede devlette kim var? Yani bu operasyonda kimler rol almış? Padişah sultan vahdettin, askerler, harbiye nezareti o zamanın genelkurmayı, hatta gayri resmi saltanat şurası, devletin akil adamları herkes rol almıştır”[3] diyordu. Şimdi bu son alıntıyı neden verdim? Alıntı verme amacım Murat Bardakçı’nın fikirlerindeki yıllar içindeki değişimi göstermektir. 2012 tarihli programında Mustafa Kemal Paşa’yı gönderenler içinde Sultan Vahdettin ismini sayarken; “Bir Devlet Operasyonu 19 Mayıs” adlı kitabının önsözünde ise bu sefer Vahdettin ismini saymıyor. Bakınız burada aslında eleştirdiğim şey fikir değiştirmesi değildir. Elbette doğruluğundan emin olduğunuz yeni bir bilgi sizde fikir değişikliğine neden olabilir, olmalıdır da. Lakin siz anlamsız bir şekilde sürekli fikir değiştiriyorsanız o zaman ispatlamak istediğiniz şey aklınıza tam oturmamış demektir. Ya da yanlış bir savı ispatlama peşine düşmüşsünüz demektir. Bendeniz de bunu ispatlamak için daha önce bu konuyla ilgili ifade edilmiş beyanları vermeye devam ediyorum. 2017 yılında Mehmet Barlas ile yapmış olduğu “Mehmet Barlas ile 45 Dakika” adlı televizyon programında ise: “…Devletin içerisinde bir kesim mutlaka böyle bir kurtuluş harekâtı başlatmak istemiştir. Ama saray, hükümet bu niyetle mi gönderdi bilemiyoruz…”[4] şeklinde bir açıklama yapıyor. Bu sefer de “Devletin içerinde bir kesim” diyerek muğlâk bir kavram kullanıyor. Kim bu devlet içerindeki kesim? Bilemiyoruz. Yani verilemeye çalışılan gizemlilik havası bile Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs çıkarmasına gölge düşürmeye yetiyor. Daha önce devlet bürokrasisi diyordu. Sanki burada bu devlet bürokratlarının da daha içinde, daha derininde bir kesim ifade ediliyor gibi. Bilemiyoruz.[5] Şimdi bu cümleyi nasıl yorumlamak gerekiyor? Pekâlâ “devlet içirişinde bir kesim” padişaha yakın, padişahın güvenilir adamları da olabilir. Yani saray, padişah konusunda emin bir ifade kullanmasa da, padişah göndermiştir konusuna bile yine buradan bir kapı aralanabilir. Bardakçı’nın burada bahsi geçen bu cümle ile de bir ufak görüş değişikliği yaptığını görüyoruz. 2015 yılında bu sefer kendi programında: “…Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gönderilmesi, evet hükümetin oluruyla daha doğrusu devletin, bir devlet operasyonu olarak hazırlanmıştır. Gönderilen başka paşalar da vardır. (…) Fakat böyle milli mücadeleyi başlatın, şunu yapın diye bir hazırlık, düşünce mevzu bahis değil.” şeklinde bir açıklamasından sonra ilerleyen vakitte bu sefer milli mücadeleyi kastederek: “…Hiçbir zaman Sultan Vahdettin başlattı demedim. Desem inanılırdı” şeklinde bir açıklama yapıyor.[6] Oysa bu kadar net konuşan Murat Bardakçı, 2019 yılında çıkartmış olduğu Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs adlı kitabının ilerleyen sayfalarında; Sultan Vahdettin’in ve devletin Mustafa Kemal Paşayı Anadolu’ya gönderme kararlarının ardında iki temel düşünce vardır diyor. Birincisini herkesin bildiği klasik bilgi olduğu için vermeye gerek duymuyorum, asıl önemli olan ise iddia ettiği ikinci gerekçesidir. İkinci gerekçe ise: “görev mahallinde kendi başına harekete geçerek silahlı bir mukavemet oluşturacağından emin oldukları Mustafa Kemal’in gittiği bölgede teşkil edeceği gücü yeri geldiğinde kullanmak, özellikle de barış masasına arkalarında bu ve bunun gibi güçlerin varlığını hissettirerek oturmak”[7] şeklinde bir cümle kullanıyor. Padişah ve devlet, Mustafa Kemal Paşa’nın “silahlı bir mukavemet oluşturacağından emin” imiş! Ve “Bu gücü yeri geldiğinde kullanmak” düşüncesindelermiş! Peki nerede yazıyor bu bilgi? Hiçbir yerde. Daha doğrusu aslında bu bilgi Murat Bardakçı’nın tahmini, yorumu. Murat Bardakçı kitabının belgeler kısmında Mustafa Kemal Paşanın Samsun’a giderken yanında götürdüğü talimatnamenin belgesini yayınlamamıştır. Paşanın görevini özetlersek birinci olarak, silah ve cephaneyi toplayıp depolarda muhafaza altına almak, ikinci olarak bazı kişilerin kurdukları şuralar hükümeti ile asker topladığı, silah verdiği bundan dolayı bu durumun yasaklanması istenmiştir. Üçüncü olarak, mevcut 3. ve 15. kolorduların Mustafa Kemal Paşanın emri verildiğidir.[8] Görüldüğü gibi yeni bir silahlı güç oluşturmak yok. Hatta var olanı dağıtma görevi verilmiş kendisine. Murat Bardakçı kitabında Giresunlu Topal Osman Ağa ile ilgili dikkat çeken bir belge paylaşıyor. Mustafa Kemal Paşa, Giresunlu Topal Osman Ağa ve adamlarının etkisiz hale getirilmesi için üzerine bir müfreze gönderilmesini uygun bulmuş.[9] Oysa Mustafa Kemal Paşa’nın Havza’da iken Topal Osman Ağa ile gizlice buluşarak birlikte milli mücadele vermek için karar aldıkları iddia edilir.[10] Murat Bardakçı’nın kitabında kullandığı bazı belgelerin, iddiasını yalanladığı görülüyor. Eğer kendisine verilen emir, milli mücadele için silahlı bir güç oluşturmaksa, Topal Osman Ağa gibi vatanperver bir adamın üzerine neden asker yollanır ki? Sonuç olarak iddiasını ispatlayamadığı gibi, iddiasını yalanlayan belgelerde paylaşıyor, sürekli fikir değiştiriyor. Özetlersek; 2015 yılında kendi programındaki iddiası ile 2019 yılında çıkan kitabındaki iddiası, yorumu yine çelişti. Padişah bir bu işin içinde diyor, bir yok diyor. Bir, devlet, milli mücadele başlatmak için gönderdi diyor, bir silahlı bir mücadele başlatmak için göndermedi diyor. Evet tutarsızlıklar serisi… Ayrıca yukarıda geçen silahlı gücü yeri geldiğinde kullanmak cümlesi, silahlı milli mücadele verme anlamına gidebileceği gibi caydırıcı güç anlamına da gidebilir. Geniş bir cümle çünkü… Bu tarz çelişki ve muğlâk anlamlar serisine kitabın içinde sürekli rastlıyoruz. Kitabından son verdiğimiz alıntı da geçen, silahlı mukavemet gücünü elbette caydırıcı bir güç anlamında da kullanmış olabilir Murat Bardakçı. Lakin yine bu kitabın önsözünde: “işgale karşı yeni bir savaş açıkça telaffuz edilmese de çareler aranmış, planlar yapılmış, projeler hazırlanmış, bu hazırlıklarda o devrin en parlak ve en başarılı kumandanlarına vazifeler verilmiş ve bütün bu çabalardan işe yarar neticeler alınması hayal edilmiştir.”[11] diyor. Dikkat edilirse, silahlı mukavemet gücünün antlaşmaya oturmak için caydırıcılık amacıyla değil, bayağı işgale karşı savaş için kurulacağını iddia ediyor, kitabın bazı yerlerinde. Kitap içi çok tutarsızlık var. Daha doğrusu kafası karışık bir Murat Bardakçı var. Kitap içi tutarsızlığa çok güzel bir örnek vermek gerekirse, kitabın 76. sayfasında: “Müfettişlik vazifesi ile Anadolu’ya gönderilen paşalara, özellikle de Mustafa Kemal Paşa’ya ‘memleketin kurtuluşu için milli bir hareket başlatmaları’ konusunda emir verildiği hakkında herhangi bir belge yoktur ve böyle bir emirden yahut niyetten Sultan Vahideddin de bahsetmez, hatta ima bile etmez.”[12] diyor. Madem Mustafa Kemal Paşa’ya İstanbul Hükümeti ve Vahdettin tarafından memleketin kurtuluşu için milli bir hareketi başlatması emri verilmedi, neden kitabın bazı yerlerinde bir ordu kurulması için planlar yapıldı iddiasını yazıyorsun. Ayrıca kitap içinde çok muğlâk ifadeler kullanan bir Murat Bardakçı var. İfadeyi her yere çekebilirsiniz. Kendinize çok güzel bir savunma alanı kurabilirsiniz. Burada bir diğer çelişki ise, kitabın önsözünde plan ve projelerin daha İstanbul’da iken hazırlandığını iddia eden Murat Bardakçı, kitabın ortasında ise Mustafa Kemal Paşa’nın hazırlayacağı kuvvetten bahsediyor. Alın size bir çelişki daha. Bunlar benim tabii haliyle birkaç televizyon programında söylediği sözler ile kitabı arasında tespit edebildiğim çelişkiler. Birde onca televizyon programı içinde tespit edemediklerimi hesaba katın siz… Neyse, yıllar içindeki bu bariz çelişkilerinden sonra, kitabında bazı önemli gördüğüm iddialara gelirsek. Yıllar içinde ortaya bir türlü çıkartılamayan devlet içindeki gizemli bir kesim! İddia -1) Yukarıda alıntılı olarak verdiğim önsözünü biraz daha irdeleyelim: “Girdiği dünya harbinden ağır bir mağlubiyet uğramış vaziyette çıkan altı asırlık devletin, galiplerin kararını elini-kolunu bağlayarak beklemesi mümkün değildir. İmparatorluğun üst düzeyi yaşanan felaketin zararını en aza indirebilmek için bir şeyle yapmak gerektiğini düşünmüş, işgale karşı yeni bir savaş açıkça telaffuz edilmede çareler aranmış, planlar yapılmış, projeler hazırlanmış, bu hazırlıklarda o devin en parlak ve en başarılı kumandanlarına vazifeler verilmiş ve bütün bu çabalara ve bütün bu çabalardan işe yarar neticeler alınması hayal edilmiştir. Samsun operasyonunun temelinde de işte bu düşünce vardır”[13] Murat Bardakçı yukarıda geçen bu cümlelerden hemen önce makalenin başında kullandığımız şu cümleyi kullanmıştır: “Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a kendi iradesi yahut Sultan Vahideddin’in talimatı ile değil, devletin kararı ile gittiği ve seyahatin bir devlet operasyonu olduğudur”. Yani devletin içindeki birkaç görevli, Padişah Vahdettin’e gerçek niyetlerini söyleyerek veyahut söylemeyerek Mustafa Kemal Paşa ve diğer komutanları milli mücadele başlatmak için göndermiş olabilir şeklinde yorumlanmaya müsait bu iddiadan yola çıkarsak; planlar, projeler daha İstanbul’da iken yapılmış. Evet, bu muazzam planları yapan devlet içindeki bu akil adamlar kimler? Padişahı bile kendi amaçları için açık veyahut gizli yönlendirmişler! Ama bu zamana kadar ortaya hiç çıkmamışlar. Milli mücadele projesi aslında bize aittir dememişler. Çok ilginç. İnsan hakikaten bu babayiğitleri merak ediyor?! Bu kişiler ortaya çıkmadığı gibi, bu zamana kadar Osmanlı Devleti’nin “üst düzeyi” nin “işgale karşı yeni bir savaş” için “planlar”, “projeler” hazırladığı, birincil bir kaynağa dayanarak ortaya konulmamıştır. O nedenle “o devrin en parlak ve en başarılı kumandanlarına vazifeler” verilmesi de söz konusu olamayacağı gibi, “Samsun operasyonunun” da bu düşüncelerin bir parçası olmasının imkânsızlığını söylemeye bile gerek yoktur. Zaten Murat Bardakçı Bey de kitabında bu iddiayla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ATASE arşivi ve benzeri arşivlerden herhangi bir belge sunmamıştır. Murat Bardakçı sadece daha önce yazmış olduğu “Şahbaba” adlı kitabında: “…ordunun önde gelenleri 1919 Mart’ında bir gece Erenköy’de bir köşkte toplandılar ve mücadelenin mahiyetiyle lideri üzerinde saatlerce tartıştılar. Liderliğin Nuri Paşa’ya verilmesine karar kılındı. Her şey tartışılmış, karara bağlanmış ve toplantıya katılanlar ayrılmak üzere köşkün kapısına çıkmışlardı ki, bir otomobilin yanaştığını gördüler. Otomobilden genç bir albay çıktı; sonraki senelerin meşhur Refet Paşa’sı, o günlerin Miralayı Refet Bey’i… Davetli olduğu toplantıya zamanında yetişemediği için özürlerini beyan etti ve bir neticeye varılıp varılmadığını sordu Refet Bey.”[14] Nuri Bey ismine itiraz edip Mustafa Kemal Paşa ismini önerdi. Tekrar toplanıldı, tartışıldı. Refet Bey haklı bulundu. “Silahlı mukavemetin lideri Erenköy’deki köşkte o gece işte böyle belirlendi ve karar Babıâli’ye, Sadrazam Ferid Paşa gönderildi… Sadrazam, kararı son sözü söyleyecek olan Padişaha bizzat kendisi götürdü ve ‘Askerler Mustafa Kemal Paşa’yı istiyorlar”[15] dediğini aktarıyor. Murat Bardakçı eski kitabı Şahbaba’da devlet içindeki gizemli elin “ordunun önde gelenleri” olduğunu iddia ediyor. Lakin Şahbaba kitabında bu iddiasına bir kaynak gösteremiyor. Yani yine kaynaksız olarak bir gizemlilik havası yaratmaya çalışıyor. Nedense Ordunun önde gelenleri hiçbir zaman Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a silahlı bir milli mücadele başlatmak için biz gönderdik demedi. Bu iddiasında dikkat çeken bir değer husus da burada Sadrazam Damat Ferit Paşa hakkında da olumlu cümleler kurmuş olmasıdır. Kısmen eleştirdiğini bilmemize rağmen, aynı olumlu tavrı 19 Mayıs kitabında da görüyoruz. Kitabında: “Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak görevlendirdiği kararnameyi tasdik için saraya sunan Sadrazam Damad Ferid Paşa’dan kararı imzalayan Sultan Vahideddin’e kadar devletin en üst düzeyi operasyonda beraber bulunmuştur.”[16] şeklinde beyanda bulunmaktan da kendini alamamaktadır. Peki, Damat Ferit Paşa, Padişah Vahdettin ile birlikte başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Milli mücadelenin önemli komutanları hakkında “İdam Fermanını” imzalayanlardan değil miydi? Kuvayı Milliye’ye karşı Kuva-yı İnzibatiye’yi kurdurtan kendileri değil miydi? Ankara’nın işini zorlaştırmak için Anadolu ayaklanmalarını çıkartan kimdi? Sevr Antlaşması Damat Ferit Paşa’nın eseri değil midir? Diğer olumsuz tavırlarını saymıyorum bile. Bu nasıl devlet ki padişahıyla, sadrazamıyla Mustafa Kemal’in işine çomak sokmaya çalışıyor. Ama siz çıkacaksınız 19 Mayıs için “Bir devlet operasyonu” diyeceksiniz. Bu Kuvayı İnzibatiye konusuna tekrar gelirsek, bu ordu diğer adıyla yani “Hilafet Ordusu” ismiyle bilinir kamuoyunda. Bu ordunun komutanı Süleyman Şefik Paşadır. Peki, kimdir Süleyman Şefik Paşa? Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Müfettişliği adıyla çok geniş yetkiyle donattığı iddia edilen Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın vefat etmesinden dolayı yerine gelen Harbiye Nazırıdır. Ya da şöyle de diyebiliriz. Kuvayı İnzibatiye ile Kuvayı Milliye üzerine yollanmak istenen eski Harbiye Nazırı. Görüldüğü gibi Damat Ferit, Kuvayı Milliye’yi zor durumda bırakmak için Anadolu’da isyanlar çıkartıyor. Harbiye Nazırı Şakir Paşa Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gönderilmesine cumhuriyetçi olduğu gerekçesiyle karşıdır. Diğer Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa Kuvayı Milliye’ye karşı kurulan Hilafet Ordusunun başına getiriliyor. Lakin ne hikmetse bu devlet milli mücadeleyi planlayan, organize eden olarak bize sunulmaya çalışılıyor. Murat Bardakçı son 19 Mayıs kitabında bu paşa ve beylerin Ankara’ya karşı yürüttüğü faaliyetlere nedense yer vermemiş. Neden acaba?! Milli Mücadele projesinin yegâne mimarı Mustafa Kemal Paşadır Murat Bardakçı son kitabında devlet büyüklerini olumlu olarak milli mücadeleden yana göstermeye gayret etse de sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’ya geçip, silahlı bir milli mücadele başlatması için ne padişahın; ne de devlet bürokrasinin bir telkini olmuştur. Osmanlı Devleti’ni işgalden kurtarmak için milli mücadeleyi başlatma fikri, sadece ve sadece Mustafa Kemal Paşa’ya aittir. Güvendiği yakın arkadaş çevresine bu konuyu açtığı bile tartışmalıdır. Daha açık ifadeyle; Mustafa Kemal Paşa, padişahı, hükümeti, meclisi ve payitahtı tamamıyla karşısına alıp, Anadolu’da silahlı bir milli mücadele başlatacağını kimseye söylemedi, kimse böyle bir şey planlamadı! Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesi gereğince, güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında istedikleri stratejik bölgeyi işgal edebilecek olan işgal kuvvetlerinin bahanesini ortadan kaldırılmak için gönderilen Mustafa Kemal Paşa, bu fırsatı değerlendirerek bir milli mücadele harekâtı başlatmıştır. Daha açıkçası padişah ve devlet farkında olmadan, plansız bir şekilde Mustafa Kemal Paşa’nın kafasında planladığı silahlı bir milli mücadelenin yolunu açmıştır. Devletin gönderme niyeti farklıdır; Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya asıl gitme niyeti farklıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın gidişinin o dönemde mevcut olan resmi gazetede yayınlanması, İngilizlerden izin alındığını gösteren belgelerin olması; Mustafa Kemal Paşa’nın milli mücadeleyi başlatması için İstanbul’da devletin plan yaptığını, bu plan dahilinde paşaya görev verdiğini, verilen görevi icra ettirdiği tezini ispatlamaz. Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşlarına bile söylemediği sır: Anadolu’da silahlı bir milli mücadele başlatmak İddia -2) “Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da sadece bir müfettiş olarak kalmayı hiç düşünmediğini ve bu seyahati başlatılması gereken milli harekete vesile olarak gördüğünü sonradan sık sık söylemiş, hatta bu fikrini Samsun’a götüreceği diğer subaylara da açıkça ifade etmiştir. Mesala, onunla beraber Samsun’a giden subaylardan olan Hüsrev Gerede, Paşanın bu maksadını kendisine söylediğini yazmaktadır:… ‘konuşmamızdan, seyahatinin resmi şeklinin Samsun ve havalisi ile Şark vilayetlerindeki asayişsizliği düzeltmek üzere muvakkaten Sultan Vahideddin ve Sadrazam Damad Ferid tarafından gönderildiğini fakat asıl maksadının düşman süngüleri altındaki bir yerde milli birlik…teşkilatının yapılamayacağından, bu kutsal gaye ile milletin sinesinden çalışmak üzere Anadolu’ya geçeceğini ve beni de erkan-ı harbiyyesine almak isteğinde olduğunu sevinçle öğrendim’”[17] Yukarıda geçen iddia Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Samsun’a çıkan Hüsrev Gerede’ye aittir. Murat Bardakçı kitabında geçen bu iddiaya dipnot vermiş. 51 numaralı dipnotun açıklamasında: “Rauf Orbay’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda bulunan evrakı arasında çıkan Hüsrev Gerede’ye ait notlardan”[18] diye not düşmüş. Açıkçası burada daha önce okumadığımız, görmediğimiz bir bilgi notu kullanılmış. Peki o zaman bu iddiaya neden itiraz ediyorum? Bu makalemin başında belirttiğim gibi, Mustafa Kemal Paşa’nın son kertede asıl niyetinin Anadolu’ya geçip silahlı bir mücadele yoluyla ülkeye bağımsızlık kazandıracağı düşüncesini, en yakınındaki bir kişiye söylediği çok ama çok şüpheli bir iddiadır. Kaldı ki Mustafa Kemal Paşa kendi dikte ettirdiği hatıratta, kimseye söylemediğini belirtiyor zaten.[19] Ayrıca Bardakçı’nın kendi kitabında tezine delil gösterdiği bu iddianın yanlışlığını ispatlamakta mümkündür. Birincisi, bugün piyasada Hüsrev Gerede’ye ait olan bir hatırat vardır. Hüsrev Gerede bu hatıratın içinde kendisini, Mustafa Kemal Paşa’nın kendi maiyetine neden almak istediği, bu talebe karşı ne cevap verdiği ve aralarında ne konuştuklarını anlatıyor. Bu hatıratın içinde, Mustafa Kemal Paşa “aslında benim başka gizli bir ajandam var, ben o plana göre hareket edeceğim, sende var mısın”, dememiş. “Paşa, görevinin ordu müfettişliğinden, yani askeri bir işten çok iç güvenlikle ilgili olduğunu, İstanbul’da ulusal alanda hizmetin çok güç ve kuşku uyandırıcı bir biçim aldığını söyledi. Böyle bir ortamda ülkeye ancak İstanbul dışında hizmet edebileceğine inandığı için yeni görevini bu amaç ve isteğe uygun görerek kabul ettiğini anlattı”[20] şeklinde bir ifade kullanmış. Kendi yazdığı hatıratında nedense bu iddiayı kullanmamış olması sizce de ilginç değil mi? İkincisi, Hüsrev Gerede, Mustafa Kemal Paşanın maiyetinde olarak neden görevi kabul ettiğini o tarihlerde Kazım Karabekir’e bir mektup yoluyla yazmıştır. Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz kitabında bu mektubu kullanmıştır. Mektup 7 Haziran 1919 tarihinde Havza’dan yazılmış. Hüsrev Gerede mektubunda: “…Kemal Paşa’nın mühim müstakil bir memuriyetle Anadolu’ya gideceğini ve beni de Erkan-ı Harbiyesine muvafakatim olursa almak istediğini ve görüşmek arzusunda bulunduğunu söylediler. Görüştüm. Resmi vazifenin ‘Anadolu Müfettişliği’ şeklinde asayiş-i millinin istikrarına matuf olduğunu, askerlikle alakadar olmadığımızı gördüğün[m]den milli sahada belki hizmet ederim ümidiyle kemal-i minnet ve şükranla kabul eyledim.”[21] Şeklinde gerçek düşüncesini beyan etmiş. Burada işi çözen asıl cümle “…asayiş-i millinin istikrarına matuf olduğunu, askerlikle alakadar olmadığını gördüğün[m]den…” kısmıdır. Cümlede mealen şu kastediliyor, askeri görevden uzak bir memuriyet olduğu için kabul ettim. Yani gizli görev, gizli bir niyet bahsedilmiyor. Hiç konuşulmamış. Belgelerin geçerliliği ve doğruluğu açısından 7 Haziran 1919 tarihli bir mektubun kanıt geçerliliği; yıllar sonra yazılmış, Rauf Orbay’ın notları arasında çıkmış bir bilgi notundan daha geçerli olduğu gerçeğidir. Bir diğer ifadeyle Kazım Karabekir’in kitabında geçen erken tarihli bir mektup, Rauf Orbay’ın notları arasında çıkan geç tarihli bir bilgi notundan daha sıhhatlidir. O nedenle Murat Bardakçı’nın kitabındaki tezinin delili bu mektup karşısında aciz kalmakta ve haliyle tez geçersizdir diyebiliriz. İddia -3) Murat Bardakçı operasyonun devlet operasyonu olduğu tezini Ahmet İzzet Paşa’nın hatıratına dayanarak ispatlamak için: Ahmet İzzet Paşa, Anadolu’da bir hareket başlatılmasına gizli bir teşkilatın karar verdiğini, hareketin başına geçmesi için ilk teklifin kendisine yapıldığını, teklif bazı sebeplerden dolayı reddetmesi üzerine sözünü ettiği gizli teşkilatın Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın nezdinde ve hatta sarayda el altından nüfuz kullanarak memuriyeti Mustafa Kemal’e verdiklerini, padişahın bu tayini desteklediğini, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın da Mustafa Kemal’in İstanbul’dan ayrılacak olmasından dolayı memnuniyet duyduğunu yazar.[22] Ahmet İzzet Paşa’nın düşünceleri böyledir. Hani Ahmet İzzet Paşayı tanımasak bu hatıratta geçen bilgiyi doğru kabul edeceğiz. Lakin gerçekler anlatıldığı gibi değil! Kaldı ki Ahmet İzzet Paşanın hatıratındaki kurgu mantıksızlığını, yazdıklarını pek dikkate almamamız gerektiğini şu cümleden de anlayabiliriz: “…yaltakçılık ve miskinlik siyasetinin iflas ettiğini görüp Anadolu’da bir direniş başlatmayı düşünen Sultan Vahdettin’in eseri…”[23] Milli mücadele Vahdettin’in eseri diyen bir kişinin hatıratını ne dereceye kadar dikkate alınmalıdır çok tartışılır! “Son Sadrazamlar” kitabının yazarı İbnülemin Mahmut Kemal İnal eserinde Ahmet İzzet Paşa hakkında bilgi vermektedir. Eserinde Paşa hakkında bilgi verdiği notların kaynağı hakkında: “yukarıda naklettiğim uzun makale, o hatırattandır”[24] diyerek, bugün Murat Bardakçı’nın kaynak olarak kullandığı, daha öncesinde gazetelerde tefrika edilen sonrasında ise kitap olarak basılmış eserin ta kendisidir. Burada ilginç olan ise İbnülemin Mahmut Kemal’in hatırattan özet olarak yayınladığı kısmında bizim mantık dışı bulduğumuz iddialara hiç değinmemesidir. İbnülemin Mahmut Kemal Bey bile bu iddiaları pek dikkate değer bulmamış olsa gerek! Ahmet İzzet Paşanın kendi hatıratında doğruyu ifade etmediğinin bir diğer kanıtını ise, zikredilen iddiasının kendi içindeki tutarsızlığından da bulabiliriz. İzzet Paşa, “Anadolu’da bir hareket başlatılmasına gizli bir teşkilatın karar verdiğini, hareketin başına geçmesi için ilk teklifin kendisine yapıldığını, teklif bazı sebeplerden dolayı reddet”tiğini iddia ediyor. Oysa Ahmet İzzet Paşa ittihatçı karşıtı bir subaydır. Anılarında gizli teşkilatın ittihatçı olduğunu ima ve iddia ediyor. İttihatçı bir teşkilat, İttihatçı karşıtı birine teşkilatın başına geçme teklifinde neden bulunsun ki? Ayrıca Mustafa Kemal’i milli mücadele için “yollama “işinin gizli teşkilât yöneticileri, Şakir Paşa nezdinde, hatta Saray'da el altından hayaller üreterek ve nüfûz kullanarak böyle bir memuriyeti Mustafa Kemal Paşa'ya verdirdiler” iddiasında.[25] Oysa Harbiye Nazırı Şakir Paşa da İttihatçı değildir. Hatta ittihatçıların hışmına uğrayarak oradan oraya sürülmüş biridir. Şakir Paşa’nın İttihatçılar ile iş tuttuğu iddiası bayağı çürük bir iddiadır. Kaldı ki kendisi kısa bir süre içinde vefat etmiştir. Kaldı ki Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Murat Bardakçı’nın iddiasına göre Samsun’a gönderilecek ismin konuşulduğu hükümet toplantısında önlerine gelen listede Mustafa Kemal Paşa’nın isminin altını kırmızı mürekkeple çizmiştir. Çizdiği yerin yanına “En iyi askerimizdir, ama bazı sebeplerden dolayı bence muvafık değildir… üstelik cumhuriyetçi olduğu söyleniyor”[26] diye itiraz eden kişidir. Ahmet İzzet Paşa hatıratında İttihatçı olmayan kendisini ve Şakir Paşayı işe katıyor. Hatta bu işin içinde Padişah Vahdettin var diyor. Sonra İttihatçı bir teşkilat bu işin başını çektiğini iddia ediyor, dört iddiası da gerçek dışı. Maalesef hatıratın bu kısmında bir tane doğrusu bile yoktur. Ahmet İzzet Paşanın “gizli bir teşkilat” iddiasını biraz daha irdelersek bu iddiayı Murat Bardakçı’nın kitabında geçen ve ara başlık yaptığı “Enişteler, kayınpederler ve damatlar”[27] kısmında alıntı yaptığı bilgilerle de çürütebiliriz. Burada “kayınpederler” ibaresinden kastedilen Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’dir. Ali Fuat Cebesoy’un abisinin kayınpederidir Mehmet Ali Bey. İttihatçı karşıtı bir Hürriyet ve İtilafçıdır. Eğer İttihatçı gizli bir teşkilat söz konusu ise Mustafa Kemal Paşa neden Ali Fuat Paşa’nın girişimi ile Mehmet Ali Bey ile görüşmeye çalışsın ki? Bu aracılığı var olduğu iddia edilen gizli teşkilat yapmalıydı. Bu bilgi de çok açık olarak Mustafa Kemal Paşanın gizli bir İttihatçı teşkilat ile çalıştığı iddiası ile çelişmektedir. Kaldı ki Mustafa Kemal Paşanın Samsun’a çıkmasında bir şekilde yardımı olanların hemen hepsi ittihatçı karşıtıdır. Yani ortada hiçbir şekilde gizli bir teşkilattan söz edilemez. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları iyi bir kulis çalışması ile bu görevi kendi lehlerine çevirmişlerdir. Daha doğrusu farkında olmadan Paşanın aklındaki milli mücadelenin yolunu açmışlardır. Ahmet İzzet Paşanın iddialarının dikkate değer alınmaması gerektiğini, biz onun milli mücadele döneminde yaptıklarını veya yapmadıklarını bildiğimiz içinde söyleyebiliriz. O nedenle de bunu gerekçe olarak da sunabiliriz. Bir ara İstanbul Hükümetinin içinde bulunan Ahmet İzzet Paşa, kendisinin teklif etmesiyle 5 Aralık 1920 tarihinde Bilecik İstasyonunda Mustafa Kemal Paşa ile bir görüşme yapar. Bu olayı Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta şöyle anlatır: “Heyʼet, ayın dördünden beri beni Bilecik İstasyonu'nda bekliyordu. Bu heyʼet, İzzet ve Salih Paşalarla elçilerden Cevat, Ziraat Nâzırı Hüseyin Kâzım, Hukuk Müşaviri Münir Beylerden ve Hoca Fatih Efendi'den kurulmuştu. Bilecik istasyon binasının bir odasında birleştik. İsmet Paşa da beraberdi. Görüşme şöyle gerçekleşti. Ben, ilk söz olarak "Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmet Başkanı" diye kendimi tanıttıktan sonra: "Kimlerle müşerref oluyorum?" sorusunu yönelttim. Salih Paşa, benim maksadımı kavrayamadığı için, kendisinin Bahriye ve İzzet Paşa'nın da Dâhiliye Nâzırı olduğunu söylemeye çalışırken, ben derhal, İstanbul'da bir hükûmet ve kendilerini bu hükûmetin üyeleri olarak tanımadığımı; eğer İstanbul'daki bir hükûmetin nâzırları olarak görüşmek istiyorlarsa, kendileriyle görüşmekte mazur olduğumu bildirdim. Ondan sora kimlik ve yetki söz konusu edilmeden görüşülmesi uygun bulundu.”[28] Mustafa Kemal Paşa anılarının devamında: “Konuşmanın bazı safhalarında, Ankara'dan bizimle birlikte gelen bazı milletvekili arkadaşları da bulundurdum. Birkaç saat süren konuşmadan gelen kimselerin esaslı hiçbir bilgi ve kanaate sahip olmadıkları anlaşıldı. Sonunda, kendilerine İstanbul'a dönmelerine izin vermeyeceğimi ve beraberce Ankara'da gideceğimizi bildirdim.” Diyerek Ahmet İzzet Paşa ve arkadaşlarını alıkoyar. Sonrasında ise Paşa Nutuk adlı eserinde: “İzzet ve Salih Paşalar Ankara'dan memnun görünmüyorlar, ille payitahta gitmek istiyorlardı.”[29] diyerek eleştirmektedir. Paşa eleştirilerine şöyle devam ediyor: “Saygıdeğer Efendiler, Ankara'da bulunan İstanbullu misafirlerimize, bir buçuk aylık misafirlikleri sırasında çok şeyler göstermek fırsatına sahip olduğumuzu sanıyorum. Âsî Ethem ve kardeşlerinin kuvvetleri ortadan kaldırıldı. Yunanlıları İnönü'de üç günde yendik. Büyük Millet Meclisi'nin ferahlayacağı ve memnun olacağı yeni bir devir açıldı. Fakat, İzzet ve Salih Paşalar, bunların hiçbirinden memnun görünmüyorlar, sıla özlemine tutulmuş gibi de payitahta gitmek istiyorlardı. İstanbul'daki arkadaşlarının da çok merakta oldukları anlaşılıyordu.” Milli mücadelenin olumlu gelişmelerini bile önemseyen birine bu savaşın başında gizli bir teşkilatın kendisine milli mücadele için başkanlık teklif ettiğine inanmak çok güç. Sonuç olarak Ahmet İzzet Paşalar artık Ankara’dan ayrılmak isterler. Bu olay Paşanın eserinde şöyle anlatılır: “İzzet ve Salih Paşaların İstanbul'da siyasî görev almayacaklarına söz vermeleri üzerine İstanbul'a dönmelerine izin verildi.” Oysa biz biliyoruz ki Ahmet İzzet Paşa bu sözünde de durmamıştır. Bu verdiğimiz bilgilerden de anlaşılıyor ki, Ahmet İzzet Paşa verdiği bilgilere pek güvenilecek bir adam değildir. Lakin Bardakçı çok saçma bu iddiaları kullanmakta bir beis görmüyor. Murat Bardakçı farkında olmadan kitabında kendi tezi için kullandığı alıntılardaki iddiaları çürüten bazı alıntılamalarda yapmıştır. Örneğin İsmet İnönü ile 1970’li yıllarda yapılmış bir röportajı kaynak göstermektedir. İsmet Paşa bu röportajında: “…Memleket tahmin olunamayacak kadar bir karışıklık içinde ve ümitsizlik içinde idi. Bununla beraber herkes diplomat ve herkes çare bulur bir ukala halinde idi. Muharebe ile bu seferin düşmandan kurtuluşun muntazam muharebe ile nihayet biteceği ihtimali hiç kimsenin zihninde yoktu. Bu bir politika meselesi olmuştu ve herkes politikada mahiyetini gösterecekti. Atatürk İstanbul’dan ayrılırken bütün bu temaslarının sonunda İstanbul’da bıraktığı eski ve yeni devlet adamlarının hiçbirisinde meseleyi bütün vahametiyle sonuna kadar görebilmiş, ihata etmiş bir insan bulmayarak hareket etmiştir. Bundan dolayı hakikaten müteessir ve meyus haldeydi.”[30] şeklide beyanatta bulunuyor. İsmet paşa “Muharebe ile bu seferin düşmandan kurtuluşun muntazam muharebe ile nihayet biteceği ihtimali hiç kimsenin zihninde yoktu” diyerek aslında anılarında ve röportajlarında en gerçeği ifade eden kişidir. Paşanın dediğinden yola çıkarak diyebiliriz ki, kimse silahlı bir mücadele ile bağımsızlık geleceğine ihtimal vermiyor, düşünmüyordu ki gizli bir teşkilat bunun alt yapısını hazırlasın. Murat Bardakçı Bandırma Vapuru’nun gerçeğe dayanmayan bozuk pusulası üzerinden tezini ispatlamaya çalışıyor. Murat Bardakçı’nın kitabında dikkat çeken bir diğer kısım ise “Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a kendi kararı ile ve gizlice gittiği, yolculuğu yaptığı Bandırma Vapuru’nun dümeni bozuk, pareketesi kırık ve pusulası bile olmayan bir tekne olduğu, kaptanının Karadeniz’e daha önce hiç çıkmadığı ve Samsun’a gidebilmek için üç gün boyunca azgın dalgalarla mücadele edildiği”[31] iddiasının saçmalığı üzerinden bazı Atatürkçü kesimin tezlerini çürütmeye çalışıyor. Oysa yukarıda saydığı iddiaların bir kısmı 1962 yılında yayınlanan “Yakın Tarihimiz” dergisinde tefrika edilen Rauf Orbay’ın anılarında geçmektedir. Rauf Orbay hatıratında: “İngilizlerin deniz ortasında bir tevkif ameliyesine girişeceklerine ihtimal vermemekle beraber, paşayı götüren geminin köhneliği hakkımda aldığım haber ve böyle hallerde zihni kurcalaması tabii olan çeşitli kaygılarla huzursuzluk içine idim”[32] diyor. “Geminin köhneliği” ibaresi burada geçtiği gibi pusula meselesi de şöyle geçmektedir: “Mustafa Kemal Paşa; İstanbul’dan Boğazı geçip de Karadeniz’e açıldıktan sonra, pusulasının bozuk olduğunu öğrendiği tecrübesiz kaptanın elindeki köhne (Bandırma) vapuruyla Samsun’a varıncaya kadar atlattığı tehlikeleri… anlattıktan sonra”[33] Rauf Orbay bu iddiaları güya Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından aktarıyor. Tabii Rauf Orbay’ın dinlediğini doğru aktardığını ya da aktarmadığını tespit etmek güç! Ne olursa olsun bu tarz iddialar ikincil bir kaynaktan çıkıyor. Bu gerçeğe dayanmayan iddiaları gerekçe göstererek Mustafa Kemal Paşa’nın “kendi iradesi” ile gitmedi tezini ispatlamaya çalışmak biraz çocukça bir tavır olmuyor mu? Sonuç olarak diyebilirim ki, keşke Murat Bardakçı böyle bir kitap yazmasaydı. Bu son kitabı bundan önceki tüm kitap ve makale çalışmalarındaki güvene gölge düşürmüştür. Maalesef bundan sonraki çalışmalarına da artık şüphe ile bakılacaktır. [1] Murat Bardakçı, Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs, Turkuvaz Kitap, İstanbul, Eylül 2019, s: 12-13 [2] Habertürk kanalında 2009-2015 yılları arasında Murat Bardakçı’nın hazırlayıp sunduğu tarih programıdır. [3] Tarihin Arka Odası, Tarih programı, Habertürk Televizyonu, ( 19 Mayıs 2019) ; Youtube adresi için bakınız, https://www.youtube.com/watch?v=CDmNGW_k0fk&t=12590s 40:45 ile 42:26 dakikaları arsındaki konuşma kısmı, Son erişim tarihi: 24 Şubat 2020 [4] Mehmet Barlas ile 45 Dakika, NTV, (20 Mayıs 2017); Youtube adresi için bakınız, https://www.youtube.com/watch?v=QmUfoEXb3lg 02:22 ile 02: 35 dakikaları arasındaki konuşması, Son erişim tarihi : 24 Şubat 2020 [5] Aslında bu iddianın neden dillendirildiğini az çok tahmin edebiliyorum. Bu makalemizin ilerleyen sayfalarında Ahmet İzzet Paşanın iddialarına yer vereceğiz. Ahmet İzzet Paşa Anadolu’da bir harekâtın başlatılmasına gizli bir teşkilatın karar verdiğini iddia ediyor. Bu tez büyük bir ihtimal ile buradan alıntı olabilir! [6] Tarihin Arka Odası, Tarih Programı, Habertürk Televizyonu, (23 Mayıs 2015); Youtube adresi için bakınız, https://www.youtube.com/watch?v=XyZJ4TBx9so&t=6283s 43:10 ile 43:39 dakikalar arası ile ve 58:15 ile 58:23 dakikalar arası (28 Mayıs 2015), Son erişim tarihi: 24 Şubat 2020 [7] Murat Bardakçı, A.g.e., s: 131 [8] Murat Bardakçı, A.g.e., s: 171 [9] Murat Bardakçı, A.g.e., s: 276 [10] Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Haz: Samih Nafiz Tansu), İlgi Kültür Sanat yayıncılık, İstanbul, Ekim 2011, s: 376 [11] Murat Bardakçı, A.g.e. s: 13 [12] Murat Bardakçı, A.g.e., s: 76 [13] Murat Bardakçı, A.g.e., s: 13 [14] Murat Bardakçı, Şahbaba, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2006, s: 125-126 [15] A.g.e., s:126 [16] Murat Bardakçı, Bir devlet Operasyonu: 19 Mayıs…, s: 31 [17] A.g.e., s: 52 [18] A.g.e., s: 375 [19] Falih Rıfkı Atay, 19 Mayıs, Ulus Basımevi, Ankara, 1944, s: 9 [20] Hüsrev Gerede Anıları, (Haz: Sami Önal), 4. Baskı, Literatür Yayınları, İstanbul, Mart 2003, s: 24 [21] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Yapı Kredi Yayınları, 3 Baskı, İstanbul, Temmuz 2010, s: 64 [22] Murat Bardakçı, A.g.e., s: 124 [23] A.g.e. , s: 125 [24] İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, 3. Cilt, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1947, s: 2015 [25] Ahmet İzzet Paşa, Feryadım, 2. Cilt, Nehir Yayınları, İstanbul, Eylül 1993, s: 60 [26] Murat Bardakçı, Şahbaba…, s: 126 [27] Murat Bardakçı, Bir Devlet Operasyonu: 19 mayıs…, s: 56 [28] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Kamer Yayınları, 2. Cilt, İstanbul, 1999, s: 588 [29] A.g.e., s: 614 [30] A.g.e., s: 53-54 [31] Murat Bardakçı, Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs…, s: 76 [32] Rauf Orbay’ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 27, 30 Ağustos 1962, s: 17 [33] A.g.d., s:19 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Sol Milliyetçi HalkDostu gazetesinin yeni Türkiye devletinin ideolojik gelişiminde bize öğrettikleri - 04/03/2023 |
Halk Dostu gazetesi elbette yeni Türkiye devletinin ideolojik gelişimine bir katkı sunmuştur. Ama bundan daha önemlisi ise Halk Dostu gazetesi yeni Türkiye devleti ideolojisinin bir prototipini yansıtmaktadır. |
Yeni belgeler ve bilgiler ışığında Giresunlu Topal OsmanAğa ve Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey hadisesi - 30/03/2022 |
Yeni belgeler ve bilgiler ışığında Giresunlu Topal Osman Ağa ve Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey hadisesi - Yunus YILMAZ |
Tarihselcilik adlı tarih tezi, Kur’an adlı din kitabının yorumlanmasında kullanılabilir mi? -1 - 29/10/2021 |
Tarihselcilik adlı tarih tezi, Kur’an adlı din kitabının yorumlanmasında kullanılabilir mi? -1 Yunus YILMAZ |
Milli ve Devrimci bir garip adam Mustafa Suphi - 15/02/2020 |
Milli ve Devrimci bir garip adam Mustafa Suphi - Yunus YILMAZ |
Kurtuluş Savaşında Çerkez Ethem, Kuşçubaşı Eşref ve Anadolu’da Sosyalist Faaliyetler - 31/12/2019 |
Kurtuluş Savaşında Çerkez Ethem, Kuşçubaşı Eşref ve Anadolu’da Sosyalist Faaliyetler - Yunus YILMAZ |
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında Havza'da Bolşevik bir Komutanla görüştü mü tartışması üzerine - 27/11/2019 |
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında Havza'da Bolşevik bir Komutanla görüştü mü tartışması üzerine farklı bir tez - Yunus YILMAZ |
Anadolu’ya gelen Mustafa Suphi ve TKP’li yoldaşlar neden ve kimler tarafından öldürüldüler? - 03/11/2019 |
Anadolu’ya gelen Mustafa Suphi ve TKP’li yoldaşlar neden ve kimler tarafından öldürüldüler? |
Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, Sosyalist İttihatçı Küçük Talat Bey! - 21/09/2019 |
Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, Sosyalist İttihatçı Küçük Talat Bey! - Yunus YILMAZ |
Enver Paşa'nın Kurtuluş Savaşı Yıllarındaki İslami Sol Fikri - 31/08/2019 |
Enver Paşanın kurtuluş savaşı yıllarındaki İslami Sol fikri - Yunus YILMAZ |
Devamı |