Yunus Yılmaz
sunuyzamliy@gmail.com
Anadolu’ya gelen Mustafa Suphi ve TKP’li yoldaşlar neden ve kimler tarafından öldürüldüler?
03/11/2019
Kurtuluş Savaşında İstanbullu ve Ankaralı Komünistler adlı kitabımda Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmelerinden sorumlu tutulan Mehmet Emin’in, Anadolu’da bulunan mevcut örgütlenmelerle iletişime geçmek için gönderilen Tahirzade Haydar adlı bir komünistle tesadüfi bir şekilde görüştüğünü ve mezkur kişinin bunu raporunda Mehmet Emin’den bahsettiğini yazmıştım.[1] Tahirzade Haydar’ın yazdığı bu raporun içinde Mehmet Emin’in yanında Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ölümlerinden sorumlu tutulan bir diğer kişi olan Süleyman Sami ismi de geçmektedir. Raporda bu ikilinin kendilerinin masum olduklarını söyledikleri kaydı düşülüyor. Tabii burada kastedilen 28-29 Ocak 1921 tarihinde Trabzon açıklarında başta Mustafa Suphi ve diğer yoldaşlarının öldürülmesi olayıdır. Mehmet Emin ve Süleyman Sami ikilisi de bu TKP kafilesinin içerisinde idiler, ama onlar belli bahanelerle alıkonularak hayatlarını kurtardılar. Bu konuyu TKP’li Süleyman Nuri şöyle anlatır: “Erzurum’da Mehmet Emin ve Süleyman Sami kalacaktı. Suphi onlara dedi ki: Siz gelemezseniz bende gitmem dedi, Mehmet Emin bunun üzerine karısını bıraktı, kendi gitti. Fakat Trabzon’a yakın tevakkuf etti. Oraya bir jandarma gelip Mehmet Emin’e dedi ki: karınız çok hasta dönmelisiniz. Bunun üzerine döndü, Süleyman Sami’de beraber. Fakat diyorlar ki, hemen ertesi gün onlarda Trabzon’a gittiler ve şimdi onlar Trabzon’da gayet güzel yaşıyorlar. Ve Müdafaa-i Hukuk ve Müdafaa-i Milliye Cemiyetlerinin en sadık azaları mesabesindedir.”[2] Askeri arşivde bulunan şark cephesi kumandanı Kazım Karabekir imzalı 2-3 Şubat 1921 tarihli bir belgede ise: “Mezkur kafileden olup Maçka’da hastalanarak kalan Mehmet emin ve Süleyman Sami’nin Türkistan’daki hidematı milliyelerini bilen ve takdir eden birçok kimselerin telkinatı muma-ileyhimayı serbestiye mazhar kılmıştır.” [3] bilgisi geçmektedir. Anlaşıldığı üzere Mehmet Emin ve Süleyman Sami’nin TKP kafilesi içinden çekip alınması için bir dizi oyun oynanmış. Peki kimdi gerçekte bu Mehmet Emin ve Süleyman Sami? Gerçekten masum muydular? Yoldaşları öldürülürken neden, nasıl ve niçin kollanıp hayatta kaldılar? Bu sorulardan önce asıl sorulması gereken soru ise Mustafa Suphi ile Mehmet Emin ve Süleyman Sami nasıl tanıştılar? Öyle ya Mustafa Suphi ve TKP’sini anlatan hiçbir eserde bu sorumuzun cevabını bulamıyoruz. Bence en önemli konu yazılmamışa benziyor. Tabii bu sorulara cevap bulabilmek için biraz geçmişe gitmek gerekiyor. Birinci Dünya Savaşı içinde Osmanlının savaştığı düşmanlardan biri Çar Rusya’ydı. Savaş içinde Rusya’da devrim oldu, yönetime Bolşevikler geldi. Rusya uzun süren bir iç savaş dönemine içine girdi. Çar orduları Bolşeviklerle savaştığı için Osmanlı topraklarında işgal ettiği yerleri bırakmak zorunda kaldı. Hatta yıllarca Ruslar yönetiminde yaşayan Türk toplulukları da bir nevi serbest kaldılar, kendi devletlerini kurmaları söz konusu oldu. Osmanlı devleti yönetiminde bulunan ittihat ve terakki bu boşluğu görünce, Asya’da mevcut olan Türk toplulukların, kendi devletlerine bağlanmasını arzuladı. Böylece kaybedilen topraklar yerine yeni topraklar katacaktı Osmanlıya, ittihat terakki yönetimi sayesinde. İttihat ve terakki yönetimi bu proje için Kafkas şubesini kurmuş ve başına Hasan Ruşeni Bey diye birini getirmiştir.[4] Hasan Ruşeni Beyde Azerbaycan’da çalışırken, Taşkent’te çalışmak üzere Mehmet Emin’i görevlendirir.[5] Süleyman Sami gelirsek o da umumi savaşta askerdir, savaş sürerken esir düşer. Fakat harp esiri iken bir şekilde kurtulur. Taşkent’e geçer. Taşkent’te yenilik taraftarı Teceddüdperverler ile tanışır. Genç Türklere ilhak ederek orada mevcut olan gericilikle mücadele eder. Burada kendisi gibi esaretten kurtulan askerlerle İttihat ve Terakki Cemiyetini kurar. Tam bu dönem içinde yönetimi Bolşevikler ele alınca Bolşeviklerle beraber çalışmaya karar verirler. Çünkü Bolşeviklerin Türklere kendi mukadderatına sahip olmalarını savunduğu düşüncesi, onlara yakınlık duymalarına vesile olmuştur.[6] Süleyman Sami burada görevini yaparken tam bu sırada Hasan Ruşeni Bey tarafından Taşkent’te gönderilen Mehmet Emin Bey ile tanışır. Meşhur ikilinin tanışmasının hikayesi böyle başlar. Yine ileride Şark Şurası ve TKP Merkez Kurulu üyesi olacak Kayserili İsmail Hakkı, Yeni Taşkent’te Öğretmen Okulu’nda Müdür B. Mehmedemin Efendizade (Mehmet Emin) ve Süleyman Sami ile bu okulda öğretmenlik yapıyorlarmış.[7] Taşkent’te çalışmalarda bulunurken halkın eğilimi Bolşeviklere kayınca Mehmet Emin, Süleyman Sami gibi kişilerde Bolşeviklerle temasta bulunurlar. İlk başta Bolşeviklerden gerekli ilgiyi göremezler, çünkü burjuva oldukları düşünülür. Ama sonunda güvenilmemekle beraber Bolşevikler tarafından komünist teşkilata kabul edilirler. Mehmet Emin ve Süleyman Sami gibi ittihatçıların, Bolşeviklerin Türklerin kendi kaderlerini tayin etme haklarına sahip çıkmasından dolayı bir sempati beslediği ve böylece müşterek çalışmayı uygun gördükleri düşüncesi bir yere kadar doğru olsa da eksiktir. Eksiktir çünkü bu adamlar sonuçta bu toprakların Bolşeviklerin eline geçmesi için Çar ordusu ile savaşmışlar. Bu uğurda ölmekte vardır, onların gerçekten Bolşevizmi benimsedikleri en doğru ve akılcı olanıdır. Aksini düşündürecek akılcı bir gerekçede bulunmamaktadır. Kaldı ki 1918 Ekim sonunda Osmanlı devleti umumi harbi kaybettiğini ilan etmiştir. Kasım başında da ittihatçı şefler yurt dışına kaçtığı gibi hemen arkasında ittihatçı avına çıkılmıştır. O nedenle Mehmet Emin ve Süleyman Sami gibi ittihatçıların yurda dönmesi pek akıllıca olmazdı gibi! Mehmet Emin gibi ittihatçı biri, ittihatçı olmanın suç olduğu bir ortamda artık kendisine verilen ittihatçı bu projeyi sürdürmesi de pek akıllıca bir şey olmasa gerek. Turan coğrafyasındaki Türk topraklarını Osmanlıya katma projesi, ittihatçıların yurt dışına kaçmasıyla yatmışa benziyor. Artık yurda dönmenin pek bir anlamının olmadı bu yıllarda en azından Orta Asya’da esir Türklerin Bolşevik yönetim tarzını benimseyerek bağımsızlığını ilan etmesi için çalışmış oldukları görülüyor. Bu gelişmelerin yaşandığı bir sırada Mustafa Suphi, Bolşevikler tarafından Taşkent’te çalışmak üzere gönderilince orada Bolşevik teşkilata alınan bu Türk subaylarını, Suphi kendi komünist teşkilatına alır. Süleyman Sami ve Mehmet Emin böylece Mustafa Suphi’nin komünist teşkilatına girmiş olurlar. Lakin Süleyman Sami ve Mehmet Emin Türk İttihat Cemiyetiyle gizli olarak çalışmaya devam ederler. Bu tezimizi doğrulayacak bazı bilgilerde mevcuttur. Mustafa Suphi komünist teşkilatı Mayıs sonu Taşkent’ten Bakü’ye taşır. Eylül sonu parti kurulunca Partinin Türkiye’ye taşınması konusunda Mustafa Suphi’yi ikna ederler. Bir süre sonra Süleyman Sami, Mustafa Suphi tarafından parti adına Anadolu’da gerekli bağlantıları kurmak için yollanır. Parti adına çalıştığı kadar kendi ittihatçı cemiyeti adına da çalışan Süleyman Sami 3. Fırka Kumandanı Rüştü Bey’e vermiş olduğu gizli bilgilendirmede; Taşkent’te kurulan ittihatçı teşkilattan bahseder ve bunun yanında: “…ne suretle çalışabileceği hakkında lazım gelen talimatı alarak komite nezdine döneceğini ve bu talimat dairesinde ekseriyet teşkil eden arkadaşlarla Mustafa Suphi’yi de çalışmaya amele ve mecbur edeceklerini” söylediği kaydı düşülmüş.[8] Bu bilgiden anlıyoruz ki gerçekten Süleyman Sami ve Mehmet Emin, Mustafa Suphi’nin öldürülmesini isteyecek kadar bir düşmanlık beslemediği görülüyor. Çünkü Ankara’dan alacağı talimat doğrultusunda Mustafa Suphi’nin de çalışması için gayret edecekleri kaydı düşülüyor. Lakin Mehmet Emin ile Süleyman Sami’nin hesaba katmadıkları bir durum vardır. Mustafa Kemal Paşa ve Kurtuluş Savaşını veren diğer komutanların kahır ekseriyetinin, geçmişte ittihatçı olmakla beraber artık ittihatçılıkla aralarına mesafe koyduklarından habersizdirler. İşte bu durumdan bu ikili habersiz olunca bir övünç kaynağın olarak ittihatçılar içinde çalıştıklarını Ankara’ya deklare ediyorlar. Lakin gereken ilgiyi görememiş olacaklar ki 1921 tarihinden sonraki tarihlerde arşiv kayıtlarında isimleri pek geçmemektedir. Fakat Komünist bir geçmişi olduklarından kısa bir süreliğine de olsa takibata uğradıklarını arşiv kayıtlarından biliyoruz. 8 Ağustos 1921 tarihli bir belgede: “Dersadet’e Türk komünistlerinden ma’hud maktul Mustafa Suphi rüfekasından Mehmet Emin, Haydar, Fazlı gelmişlerdir.”[9] notu düşülmüştür. Burada geçen Haydar isimli kişi Tahirzade Haydar adlı Bakü TKP’ye bağlı bir komünisttir. Yazının başında adı geçen bu komünistin Bakü’den yola çıkıp Anadolu’ya geldiğinde tesadüfi bir şekilde Mehmet Emin, Süleyman Sami ve Tayyareci Haydar ile karşılaşmıştır. Bu üç kişi Erzurum-Trabzon yolu üzerinde kafileden çekilerek alınmış kişilerdi. Şimdi masum olduklarını beyan ediyorlar. Ama bu kişilerden Mehmet Emin belki bu takibattan kurtulmak veyahut bu takibatı bir fırsata çevirmek adına Bakü’den gelip kendisi ile temasa geçen komünist yoldaşlarını ihbar ettiğini biliyoruz. Bir belgeye dayanacak olursak: “Mustafa Suphiye takiben Trabzon’a gelerek P [Polis] şubesinde istihdamla refikasının zatıliğinde? İstanbul’a giden Mehmed Emin’in şifre ile verdiği malumattır.” giriş cümlesiyle başlayan bir belge mevcuttur arşivde.[10] Vesikanın devamı şu bilgiler geçmektedir. “İstanbul’da Bolşevik faaliyet yapanlar Rusya’dan gelen Naciye [Hilmi kızı], Hüseyin, Said, Latif, Bahaeddin, Haydar, Fazıl, Selahaddin, Nurettin, selahiti sair Hüsayin Sait’tir. İşçi birliklerinden bazılarını da elde ettiler. Fevkalade selahatiyle Anadoluya gönderdiler. Esasen teşkilatın başında Tatarlardır. Bunların en marufu Trabzon’dan çıkarılan Nurettin’dir. Badema Anadolu’ya İstanbul’dan ve Bulgaristan’dan propagandacı gönderilecektir. (…) Almanya ve Amerika’dan da Türk ameleleri planıdır bu vazifelerde kabul ediliyor. Trabzon’daki Yakup ve Erzurum’dan Doktor Cahit Anadolu teşkilatının mihverlerindendir.” Vesikanın sonunda geçen maddede ise “Mehmet Emin t(m)aişi için biraz tahsisat istiyor idi mühim malumat devam ettikçe otuz lira aylık verilmesini veyahut bu tahsisatının İstanbul grubunca temin edilmesini mütalaa ediyorum.” diyor. Bu belge Trabzon’dan yazılmış ve 12. Fırka Kumandanı Seyfi imzası atılmış. Tarih: 28.09.37- 2.10.37 Arşivde bulunan bu belge grubundan anlıyoruz ki bu tarihlerde Mehmet Emin İstanbul’dadır. Ankara’dan yazılan 5.10.37 tarihli karşı cevapta ise: 12. Fırka Kumandanlığına bilgi vermekte olduğu hatta “malumat verdiği müddetçe istihdam ve kendisine münasip bir maaş verilmesi muvaffaktır”[11] kaydı düşüldüğü görülmektedir. Bu ikilinin Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ölümlerinde ne kadar payları oldukları konusu aslında tam olarak bilinmemektedir. Çünkü bu konuya açıklık getirecek bir belge ortada yoktur. Lakin Süleyman Sami’nin, Trabzon’da 3. Fırka Kumandanına Rüştü Beye verdiği Mustafa Suphi aleyhine rapor ile birde Eskişehir’de Mustafa Kemal Paşa ile 27 Ağustos 1920 tarihinde görüştüğünü hesaba katınca işin durumu değişiyor. Öyle ya Eskişehir’de istasyon civarında Mustafa Kemal Paşa ile bir buçuk saat görüşmüş. Görüşme sonunda paşanın benim Ankara’ya giderek meclisi milli ile tanışmaklığı mı istemediğini anladım diyerek soğuk davrandığımı ima etmektedir. Ankara’ya gitme konusunda ısrarcı olduğunu ifade ediyor.[12] Şerif Manatov’un, Süleyman Sami ve Mustafa Suphi ile bağlantısı Bakü TKP heyeti aleyhine işlemiş midir? Eskişehir’de Mustafa Kemal Paşa’dan önce Şerif Manatov ile görüşmüş. Eskişehir’de Manatov ile birlikte yarım yapılmış teşkilatları ikmal ettiğini beyan ediyor. Eskişehir’de matbuatı elde ederek beyannameler basmışlar. Arkadaş ve Yeni Dünya gazetesi üzerinde bazı kararlar almışlar.[13] Şerif Manatov konusuna gelmişken şu konuyu da açıklığa kavuşturalım. Manatov bastığı beyannameler yüzünden istenmeyen adam ilan edilip yurt dışına çıkarılır. Kasım 1920’de Bakü’ye gelir, rapor verir. Bu rapor 13 Kasım 1920 tarihinde tartışılır. Bu raporun yanında neden Anadolu’dan kovulduğu da konuşulur. O günkü toplantıdan şunu da öğreniyoruz: “Türkiye’de muhtelif komünist teşkilatlarına verilmek üzere Şerif Manatof yoldaş ile iki yüz elli altın gönderilmesi kabul ve tasdik olundu” bilgisi dikkat çekicidir.[14] Buradan anlaşılıyor ki Şerif Manatov tekrar Anadolu’ya gönderilmiş. Yine Tüstav arşivi belgeleri içinde “Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir Paşalara Şerif Manatof yoldaş! Vasıyasıyla? 11 Teşrinsani 1920 de gönderilmiştir” diye başlıklı uzunca bir mektup vardır. Bu mektup yıllar önce Akdes Nimet Kurat’ın 12-13 temmuz 1966 tarihinde Yeni İstanbul gazetesinde İstiklal Savaşında Komünizm Faaliyeti başlığıyla yayınlamıştır. Ama bu mektubun orijinali ortalıkta yoktur. Lakin şimdi müsveddesi Tüstav arşivi içinde mevcuttur.[15] Daha açık ifade ile Mustafa Suphi’nin birinci mektubunu Süleyman Sami elden teslim ederken Kasım 1920 yılı tarihli ikinci mektubunu nasıl gönderildiğini bilmiyorduk. Demek ki mektubu elden Şerif Manatov, Mustafa Kemal Paşaya vermiş. Ama nasıl olur? Anadolu’ya girişi yasaklı olan Mustafa Kemal Paşanın kovduğu biri ile mektup yollamak pek akıllıca bir iş olmasa gerek. Şerif Manatov ile Mustafa Suphi’nin bu yakınlığı acaba Suphi’nin aleyhine gelişen bir durum olmuş mudur? Öyle gözüküyor ki bu ilginç bağlantılar Mustafa Kemal Paşa’da, Mustafa Suphi aleyhine şüpheye hasıl olmuştur! Tekrar Süleyman Sami konusuna gelirsek Emel Akal Hoca Süleyman Sami’nin ajan olduğu kanaatindedir. Kitabında: “Süleyman Sami’nin bundan sonra tüm söyledikleri, teşkilatlanma adına yaptıkları, Bakü’de verdiği raporlar bu bilgiler doğrultusunda değerlendirilmelidir.” yorumunu yapmaktadır.[16] Bendeniz ise farklı düşünmekte ittihatçı olduğu için aslında Ankara’dan ve Mustafa Kemal Paşadan gereken ilgiyi görmemiştir, ama verdiği bilgiler önemsenmiştir. Çünkü gelen diğer istihbarat raporları da aşağı yukarı bu şekildedir. İşte Süleyman Sami’nin verdiği bilgiler ve diğer ittihatçı subayların raporları Mustafa Suphi’nin durumunu Mustafa Kemal Paşanın gözünden düşürmüştür.[17] Tekrar Süleyman Sami konusuna dönersek Eskişehir’de Süleyman Sami’nin Ankara’nın ajanı olduğu şüphelidir. Çünkü ittihatçı ve özellikle Enver Paşa yanlısı özellikle üst düzey ittihatçı Mehmet Emin arkadaşı. Enver Paşanın tarafında olacağı kesinlikle anlaşılan birini Mustafa kemal Paşa kendine ajan yapmaz. Ama bu tarz kişilerin vereceği bilgi ve raporları her zaman önemser. Bence Süleyman Sami bu konumda bir insan olarak kabul edildi Ankara tarafından. Mustafa Suphilerin ölümlerinde ittihatçıların payları Anadolu’da bulunan diğer ittihatçıların bu ölümlerden sorumlu olduğu konusu büyük oranda ispatlanmış olmasına karşın Enver Paşanın bu konuyla ilgili bir bağlantısı var mıdır bilinmez. Lakin Enver Paşa, eşi Naciye Hanıma yazmış olduğu mektuplarda önemli bilgiler vermektedir. 21 Şubat 1921 tarihinde yazmış olduğu mektupta: “Halil Paşa şimdiye kadar olan işleri anlattı. Anadolu ile münasebetimiz yolunda, yani onlarla beraber çalışmak fikrinde. Sonra orada müteşekkil komünist fırkasından iki arkadaş buraya görüşmeye gelmişler. Bu sırada burada komünist olmuş ve Ruslar’ın hemen oyuncağı olan Subhi [Suphi] ve rüfekasının Trabzon’dan kaçmaya mecbur olduklarını ve galiba bir tarafta öldürdüklerini söylediler.” bilgisini vermektedir.[18] Enver Paşanın mektubunda belirttiği bu iki kişi Anadolu’da ki hangi komünist fırkasına üyedir bilinmez, ama Komünist Mustafa Suphi ve arkadaşlarından hoşlanmadıkları kesin çünkü öldürmüşler. Eğer bu mektuptaki bilgiler doğru ise ittihatçı komünistler, Komünist Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürdükleri bilgisi çıkar ki bu malumat bu zamana kadar bilmediğimiz bir şeydir. Mustafa Suphilerin ölümlerine bambaşka bir boyut kazandığı kesindir. Acaba bu ölümlerden sorumlu bu ittihatçı Komünistler kimdir? Enver Paşa 24 Nisan 1921 tarihli mektubunda ziyaretine gelen kişilerden şöyle bahseder: “Yemekten evvel de Trabzonlu üç kişi geldi. Evvela görünce elimi, yüzümü öptüler…Komünist Partisi Reisi Subhi [Suphi] Bey, Bakü’de aleyhimde bulunduğu için biçareyi Trabzon’da evvela karla, tükürükle hamallar epeyce ıslattıktan sonra bir motorbotla Batum’a iade etmek üzere yola çıkarmışlar. Halbuki yanında yüz yirmi bin Rus altını olduğundan kendisini zanlarınca yolda öldürmüşler, paralarını almışlar. Mamafih bunu benim için yaptıklarından memnun olduğumu ve başkasına söylememelerini tembih ettim.” diyor.[19] Mektubun içeriğinden anlıyoruz ki Trabzon’dan gelen bu üç kişinin oradaki eşkıyalardan olduğu anlaşılıyor. Mustafa Suphi ve yoldaşlarını Enver Paşa için öldürmüşler. Yine bu mektuba göre aslında başlangıçta öldürme niyetlerinin olmadığı, ama yanındaki yüklü miktardaki parayı almak için öldürdükleri bilgisi çıkmaktadır. Tabii bu bilgi ne kadar doğrudur tartışılır. Bu tezi destekleyen başka verilerde mevcuttur. Abid Alim 9 Şubat 1921 tarihli raporunda Mustafa Suphilere yapılan muameleler hakkında bilgi verirken “Hatta birisi Mustafa Suphi yoldaşın kadın ve debdebesi hakkında Rus parasına satılmış komünistler...diye söylemekte olduğu gibi Hilmi oğlu hakkı yoldaşında cephede zabitlerle beraber (al bu paraları Rus hazinesi arkamızdadır) diye Baha yoldaşa söylemesi ve Türkiye’ye giden komünist yoldaşların fevkalade paraları olması ve kendilerini zengin göstererek bir takım sefahate dalıp gitmeleri efkar-ı ammeyi tamamen bizden nefret ettirmiştir. Hele Kars’ta merkezi heyet polisler ve birçok halk takip ettikleri halde yanlarında bulunan para sandığını bazen Mehsmet Emin yoldaş ve bazen Mustafa Suphi ve bazen kadınlar taşıyarak içinde büyük bir para ve zi-kıymet eşya olduğu ihsas ettirecek kadar biçimsiz hareketler de iyi tesir vermeiştir.” [20] Salt bu bilgilerden yola çıkarsak, ortada planlı bir öldürmediğinin olmadığı anlaşılmakla beraber, yurt dışına çıkarmak için bir planın yapıldığı söylenebilir. Lakin öldürmek isteyenlerde mevcuttu. Bunu daha önceki kitaplarımda ve makalelerimde yazdığı için burada tekrara düşmemek için uzun uzan girmeyeceğim. Ben dikkatlerden kaçmış bazı bilgileri ve yeni belgeleri gündeme getiriyorum bu yazımda. Ama özellikle ittihatçıların öldürme düşüncelerini Kurtuluş Savaşında İstanbullu ve Ankaralı Komünistler adlı kitabımda dikkatlerden kaçan bir bilgiyi ilgililerin dikkatine sunmuştum. Dönüş Belgeleri adlı bir kitaba dayanarak Hopa’da bulunan Enver Paşanın adamı Rauf Beyin, Mustafa Suphi için “Türkiye’ye gelirse hakkı bir kurşundur” diyerek tehdit ettiğini yazmıştım.[21] Rauf Beyin Enver Paşanın adamı olmasını, ittihatçıların Mustafa Suphi ve yoldaşlarını öldürmesinin en kuvvetli bir delili olduğunu ileri sürmüştüm 2014 yılında. Murat Bardakçı 2015 yılında Enver adlı kitabında, Enver Paşanın eşi Naciye hanımı yazdığı mektupta, bu cinayeti benim adıma işlemişler beyanın da bulunduğu kısmı özellikle koyarak benim tezim ve benimle aynı düşünceye sahip kişilerin tezini ispatlamıştır. Aslına bakılırsa çoğu kişide Mustafa Suphilerin ittihatçılar tarafından öldürüldüğü savını kabul etmekle beraber, çok az kimsede Mustafa Kemal Paşa tarafından öldürüldüğünü savunur. Lakin bu konuda somut hiçbir belge ortaya konulamamıştır. Sadece bilindik belgeler farklı bir şekilde yorumluyorlar. Kaldı ki yorumladıkları belgelerin orijinalini incelemeden düşüncelerini beyan ediyorlar. Bu araştırmacılık ve bilimsellik adına yanlış bir yöntemdir. Tüm bildiklerinizi unutun: belgeler yanlış okundu, yorumlandı… Oysa bendeniz bu arşiv belgelerinin orijinalini yeniden okuyup, yorumladığımda tarihi değiştirecek bazı sonuçlara ulaşıyorum. İttihatçıların Mustafa Suphileri öldürdüğü tezinden sonra ikinci sırada hatta bundan yaklaşık 15 yıl öncesine kadar bile, tarih kitaplarında Mustafa Suphi’lerin öldürülmelerinden Kazım Karabekir ve Vali Hamit Bey ikilisi de sorumlu tutulurdu. Bende ittihatçıların bu ölümlerde payının büyük olması tezine katılmakla beraber Vali Hamit Beyinde bu işin içinde olduğunu düşünüyorum. Mustafa Suphi ve TKP’lilerin Kars’tan Anadolu’ya giriş yapmasıyla beraber Kazım Karabekir ve Vali Hamit Bey’in telgraflaşmaları başlar. Daha doğrusu böyle olduğu sanılıyor çünkü bazı belgeler yanlış okundu, yorumlandı. Şöyle ki 25 Aralık 1920 tarihinde Kazım Karabekir, Müdafaa-i Milliye Vekaletine Mustafa Suphi ve TKP’sin yolda olduklarını, birkaç güne Kars’a geleceklerini, “…memleketin menfai-i hakiyeyesini görerek hariçte aventür peşinde koşmaması için münasip bir refakatle doğruca Ankara’ya izamını muvafık gördüğüm maruzdur”[22] diyerek direkt Ankara’ya yollamanın peşindedir. Müdafaa-i Milliye Vekili adına Fevzi Paşa, 26 Aralık 1920 tarihli bir yazı yazarak bu kararı Büyük Millet Meclisine iletir. Böylece Mustafa Kemal Paşanın bilgisine sunar. Mustafa Kemal Paşada 29 Aralık 1920 tarihli bir telgraf ile Kazım Karabekir’e: “Ankara Komünist cereyanları arzu hilafındadır. Bakü Türk Komünist Fırkası Reisi Mustafa Suphi’nin bu cereyanları körüklemesi mahzuru varid-i hatırdır. Bir defa kendisini gördükten sonra mütelea-i devletlerinin iş’ar buyurulmasını rica ederim.”[23] diyerek karar verme konusunda yetkiyi Kazım Karabekir Paşaya verir. Birçok tarih kitabında bu telgraflaşmalardan sonra; tarihi olmayan, nereye yazıldığı, kim tarafından yazıldığı belli olmayan bir telgrafı, özellikle yaklaşık 1 Ocak 1921 tarihine tarihleyerek okuyucuyla paylaşır. Genellikle bu belgeye kaynak olarak Ergün Aybars’ın bilinen çalışması gösterilir.[24] Tabii haliyle tarih, imza ve yazıldığı makam olmayınca birçok tarihçi bu belgeyi farklı farklı yorumladılar.[25] Belgede en önemli kısım ise “ Mustafa Suphi ve rüfekasının heyetinin Ankara’ya gönderilmemesi arzusu”nun BBM ve hariciye tebliğ buyurulduğu kısmının yazdığı yerdir.[26] Yani bu yazıyı yazan kişi TKP heyetinin Ankara’ya gitmesini istemiyor. Eğer bu yazı yazan Kazım Karabekir ise daha 5 gün öncesine kadar direkt Ankara’ya göndermenin derdinde idi, yoksa fikir mi değiştirdi? Yoksa başka biri mi? Evet en önemli soru bu. Kim bu kişi? Tarihçi Ergün Aybars miralay Rüştü olduğunu iddia ediyor. Emrah Cilasun ise Karabekir’in Kars’tan yazdığını iddia ediyor. Rasih Nuri İleri’de aynı şeyi yazıyor. Diğer tarihçi ve araştırmacılarda üç aşağı beş yukarı aynı iddiaları dillendiriyorlar. Aslı TİTE arşivinde bulunan bu belgeyi bendenizde inceledi. Gerçekten yazıda tarih, imza ve yazıldığı yer yok.[27] Miralay Rüştü veyahut Kazım Karabekir’in yazdığı iddia edilen bu belgenin devamında da aynı elden ve aynı kalemden çıkmış başka yazılarda mevcuttur. Örneğin Hemen peşinden gelen Şark Cephesine Kumandanlığına ve 2 Ocak 1921 tarihli şifreye karşılık yazılan başka bir belgede mevcuttur.[28] Yazı mavi mürekkeple yazılmış, aynı kalem ucu, aynı yazı sitili… böyle olunca Kazım Karabekir şıkkı eleniyor. Tarih sırasına göre bu belgeler incelenmeye devam edildiğinde yazının Erzurum Valisi Hamit Bey’in makamından çıktığı anlaşılıyor. Yani böylece tarihçi ve araştırmacıların Miralay Rüştü veyahut Kazım Karabekir’in yazdığını sandıkları yazıyı Vali Hamit Beyin yazdığı ortaya çıkıyor. Böyle olunca Mustafa Suphilerin Ankara’ya gitmesini istemeyip, yurt dışına çıkarılmasını isteyen kişinin aslında Kazım Karabekir değil, Vali Hamit olduğu gerçeği ile de karşı karşıya kalıyoruz. Oysa tarihçiler ve araştırmacılar Kazım Karabekir’in telkiniyle Vali Hamit Bey’in bu işi tertip ettiğini sanıyordu. Bu yeni öğrenilen bilginin üzerine birde Hamit Bey’in Mustafa Kemal Paşaya 16 Ocak 1921 tarihinde yazdığı telgrafı da unutmamak gerekir. Bu telgrafın bir yerinde, Ebulhindili Cafer beyin yazdığını iddia bir mektubu da konu ediniyor. İddiaya göre bu mektupta Cafer Bey Erzurumlu hemşerilerine : “…Bolşevik olun, kesiniz kırınız herkesi sizin seviyenize düşürünüz…” diyormuş. Hem Mustafa Suphi’nin gelmesi, hem de Cafer Bey’in mektubunda geçen bu sözler Erzurum halkını galeyana getirmiş. Yalanın bin türlüsü, bu yalan ve uydurmasını da hesaba katınca vali Hamit Beyin bu iş için tüm gemileri yaktığını anlamak güç değildir.[29] Bu yalan ve düzenlediği tertip ile Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal Paşayı en nihayetinde kendine inandırdı. Mustafa kemal Paşa 18 Ocak 1921 tarihli telgraf ile “Yüksek tedbirleriniz isabetlidir” diyerek Vali Hamit Beyi yetkilendirmiştir.[30] Peki bunca tertip ve Bakü TKP heyetinin yurt dışına çıkarılması fikri kimsenin aklına gelmez ilen Vali Hamit Bey bu işi neden ve nasıl düşündü? Merak ettiğimiz bu sorunun cevabını, İzmir Suikasti sanığı olarak idam edilen Ziya Hurşit’in ağabeyi Ahmet Faik Günday’ın anılarını incelediğimizde, sır perdesinin aralandığına şahit oluyoruz. Erzurum valiliğine atanmadan önce Trabzon’da valilik yapan Deli Hamit Bey, Trabzon mebusu Hafız Mehmet Bey ile bir beraber Ankara’ya ve Mustafa Kemal Paşaya karşı muhalefet yürüttüğünü iddia etmektedir.[31] Hem Ankara’ya bağlı, hem de İstanbul’a bağlılığını gösteren vali Hamit’in bu ikiyüzlülüğüne kızan Mustafa Kemal Paşa, Trabzon valiliğinden alır. Valilikten alınca muhalefeti daha şiddetlendirir. Trabzon’a gelen Enver Paşa yanlısı diğer ittihatçılar olan Küçük Talat, Yahya Kahya, Yeni Bahçeli şükrü ve Hacı Sami ile iş tutar. Biz zaten Mustafa Suphilerin öldürülmesinde bir numaralı sorumlu olan kişinin Küçük Talat olduğunu daha önce başak makalelerimizde yazmıştık.[32] Öyle anlaşılıyor ki Vali Hamit Bey Trabzon’da iken Küçük Talat ve diğer ittihatçılar ile iş tutunca; o da Anadolu’ya gelemeye çalışan Bakü TKP heyetini istemedi. Trabzon’dan sonra Erzurum’a Vali olarak atanınca Mustafa Suphi ve yoldaşlarını Anadolu dışına atmak ve böylece Enver Paşa ve ittihatçı arkadaşlarına Trabzon’da mevzi yeri açmaya çalıştı. Bu çalışması Erzurum’da Kazım Karabekir, Ankara’da ise Mustafa Kemal Paşa ile arasını açtı. Tabii bu kavgada arada kalan Mustafa Suphi ve yoldaşları bunun bedelini hayatları ile ödediler. Tarihçilerin ve araştırmacıların 2 Ocak 1921 tarihli şifreye cevap olarak Kazım Karabekir’e yazılan yazıda; Kars’a gelen TKP heyetinin yurt dışına ihracı keyfiyetinin kendisine verilmesini isteyen, en doğru olanın bu olduğunu yazan kişinin Vali Hamit’in olduğunun anlaşılamaması bu cinayetin çözümünü yıllarca zorlaştırmıştır.[33] Artık bu yazının Vali Hamit’e ait olduğu bilinince Mustafa Suphi ve TKP’sin ölümünde en az ittihatçılar kadar Vali Hamit Beyin çok büyük bir payı olduğunu ortaya çıkarmış oluyoruz. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir kötü huyu vardır! [1] Yunus Yılmaz, Kurtuluş Savaşında İstanbullu ve Ankaralı Komünistler, İleri Yayınları, İstanbul, Kasım 2014, s: 95; Bu bilgi kaynak olarak Erden Akbulut-Mete Tunçay, İstanbul Komünist Grubundan Türkiye Komünist Partisine 1919-1926, 1.Cilt, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, Aralık 2012, s: 94’den alınmıştır. [2] Dönüş Belgeleri- 2, (Çev: Yücel Demirel), Tüstav, İstanbul, Mart 2004, s: 133 [3] Atase Arşivi, Kutu No: 617, Gömlek No: 96, Belge No: 3 [4] Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s:512 [5] Ahat Andican, Cedidiz’mden Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, Emre Yayınları, İstanbul, 2003, s:110 [6] Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkasının Kuruluşu ve Mustafa Suphi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997, s: 271-272 [7] Raci Çakıröz, Çarlık ve Bolşeviklik Rusya’da 10 Yıl, Belge Yayınları, İstanbul, 1990, s: 51-52 [8] A.g.e. s: 273 [9] TİTE Arşivi, Kutu No: 61 Gömlek No: 16B, Belge No: 16001 [10] ATASE Arşivi, Kutu No: 1710, Gömlek No: 9, Belge No: 1 [11] ATASE Arşivi, Kutu No: 1710, Gömlek No: 9, Belge No: 2 [12] TÜSTAV Arşivi, CD No: 8, Klasör No: 12_36, Belge No: 227 [13] Adı geçen belge No: 227 [14] TÜSTAV Arşivi, CD No: 8, Klasör No: 10_36, Belge No: 448 [15] TÜSTAV Arşivi, CD No: 8, Klasör No: 10_36, Belge No: 197-206 [16] Emel Akal, İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa hazretleri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013, s: 126 [17] Bakınız, Yunus Yılmaz, Turancı Sosyalist Ethem Nejat, İleri yayınları, İstanbul, Kasım 2014, s: 319-320-321 [18] Naciyem,ruhum,efendim…, (Yayınlayan: Murat Bardakçı), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Nisan 2016, s: 55 [19] A.g.e., s: 166 [20] Dönüş belheleri-2, (Çev: Yücel Demirel), Tüstav, İstanbul, Mart 2004, s: 44 [21] Yunus Yılmaz, Kurtuluş Savaşında İstanbullu ve Ankaralı Komünistler, İleri Yayınları, İstanbul, Kasım 2014, s: 176 [22] Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, TTK yayınları, Ankara, 1997, s: 299 [23] Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-1, BDS Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s: 353 [24] Ergün Aybars, Mustafa Suphi’nin Anadolu’ya gelişi öldürülüşüyle ilgili görüşler ve Erzurum’dan Trabzon’a gidişiyle ilgili belgeler, Tarih araştırmaları Dergisi, AÜDTCF, Tarih Araştırmaları Enstitüsü, Ankara, 1979-1980, C.13, No:24, s: 92-93 [25] Farklı yorumlamalar için bakınız, Emrah Cilasun, Mustafa Suphi’yle Yoldaşlarını Kim Ölürdü?, Agora Kitaplığı, İstanbul, Ocak 2008, s: 111-112 [26] A.g.e., s: 112 [27] TİTE Arşivi, Kutu No: 333, Gömlek No: 15, Belge No: 15-3001 ve 2001 [28] TİTE Arşivi, Kutu No: 333, gömlek No: 15, belge No: 15-1001 ve 15001 [29] TİTE Arşivi, Kutu No: 333, Gömlek No: 15, Belge No: 12001-13001 [30] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, Cilt: 10, İstanbul, Mart 2003, s: 297 [31] Ahmet Faik Günday, İki Devir Bir İnsan, (Haz: Süleyman Beyoğlu), Bengi Yayınları, İstanbul, Ocak 2011, s: 388 [32] Bakınız internette dijital olarak yayınlanan Utku gazetesi, Yunus Yılmaz, Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, sosyalist İttihatçı Küçük Talat Bey, Yayın Tarihi: 2109. 2019, http://www.utkugazetesi.net/?Syf=22&Mkl=1099704&pt=Yunus%20%20Y%C4%B1lmaz&Mustafa-Suphi-ve-onun-TKP%E2%80%99sine-kar%C5%9F%C4%B1-olan-Sol,-Sosyalist-%C4%B0ttihat%C3%A7%C4%B1-K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk-Talat-Bey! [33] Rasih Nuri İleri, Atatürk ve Komünizm, İleri Yayınları, İstanbul, Ekim 2005, s:245-246 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Sol Milliyetçi HalkDostu gazetesinin yeni Türkiye devletinin ideolojik gelişiminde bize öğrettikleri - 04/03/2023 |
Halk Dostu gazetesi elbette yeni Türkiye devletinin ideolojik gelişimine bir katkı sunmuştur. Ama bundan daha önemlisi ise Halk Dostu gazetesi yeni Türkiye devleti ideolojisinin bir prototipini yansıtmaktadır. |
Yeni belgeler ve bilgiler ışığında Giresunlu Topal OsmanAğa ve Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey hadisesi - 30/03/2022 |
Yeni belgeler ve bilgiler ışığında Giresunlu Topal Osman Ağa ve Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey hadisesi - Yunus YILMAZ |
Tarihselcilik adlı tarih tezi, Kur’an adlı din kitabının yorumlanmasında kullanılabilir mi? -1 - 29/10/2021 |
Tarihselcilik adlı tarih tezi, Kur’an adlı din kitabının yorumlanmasında kullanılabilir mi? -1 Yunus YILMAZ |
BİR DEVLET OPERASYONU: 19 MAYIS ADLI KİTABIN ELEŞTİRİSİ - 14/03/2021 |
BİR DEVLET OPERASYONU: 19 MAYIS ADLI KİTABIN ELEŞTİRİSİ - Yunus YILMAZ |
Milli ve Devrimci bir garip adam Mustafa Suphi - 15/02/2020 |
Milli ve Devrimci bir garip adam Mustafa Suphi - Yunus YILMAZ |
Kurtuluş Savaşında Çerkez Ethem, Kuşçubaşı Eşref ve Anadolu’da Sosyalist Faaliyetler - 31/12/2019 |
Kurtuluş Savaşında Çerkez Ethem, Kuşçubaşı Eşref ve Anadolu’da Sosyalist Faaliyetler - Yunus YILMAZ |
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında Havza'da Bolşevik bir Komutanla görüştü mü tartışması üzerine - 27/11/2019 |
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında Havza'da Bolşevik bir Komutanla görüştü mü tartışması üzerine farklı bir tez - Yunus YILMAZ |
Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, Sosyalist İttihatçı Küçük Talat Bey! - 21/09/2019 |
Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, Sosyalist İttihatçı Küçük Talat Bey! - Yunus YILMAZ |
Enver Paşa'nın Kurtuluş Savaşı Yıllarındaki İslami Sol Fikri - 31/08/2019 |
Enver Paşanın kurtuluş savaşı yıllarındaki İslami Sol fikri - Yunus YILMAZ |
Devamı |