Yunus Yılmaz
sunuyzamliy@gmail.com
Türkçü Atsız Mecmuanın Solcu Yazarları
03/11/2018 Sağcı-milliyetçi Hüseyin Nihal Beyin, ileride soyadı olarak da alacağı Atsız ismiyle 1931-1932 yılları içinde çıkardığı mecmuasında, solcu yazarların olduğunu ifade etmek bazıları için fazla iddialı gelebilir. Oysa tarihi gerçekler bize bunun aksini gösteriyor. 1930’lu yıllar henüz Türkiye’de insanların tam anlamıyla sağcılar ve solcular olarak ayrıldığı yıllar değildi. Elbette bu tarihlerde sağ ve sol fikirli insanlar mevcuttu, ama bunu kavgasını vermek için Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat etmesini beklediler! Beklediler diyoruz çünkü, onun döneminde Kemalizm ideolojisi dışında bir ideolojinin benimsenmesi pek kabul edilebilir bir şey değildi. Solcu olmasına karşın Marksist anlamda solcu değilse eğer, bazı şahıslar daha rahat fikirlerini yazabiliyordu o dönemde. Çünkü sonuç olarak Kemalizm de sol bir ideolojiydi. Özellikle “devlet sosyalizmi” esası üzerinden devletçilik ilkesini sahiplenen CHP’nin karşısına çıkan SCF bile liberalizmi esas aldığı için sağcılıkla itham edilip yerle yeksan edildi. Atatürk döneminde sağcı olmak, hele bunu açıktan söylemek siyasi kariyerinizin bitmesi demek gibi bir şeydi. Misal olarak Atatürk döneminde İçişleri Bakanlığı yapan Şükrü Kaya, SCF genel başkanı Fethi Okyar’ı eleştirirken şu cümleyi kurarak: “Fethi Bey de Halk Fırkasından idiler. Sıfatlarını ve mevkilerini değiştiren ve sağa giden Fethi Beydir. Devletçilikle milliyetçiliğin liberalizmle ile arasındaki farkları da bilenlerdenim” diyordu. (1) Görüldüğü gibi Şükrü Kaya devletçilikten ayrılıp liberalizm üzerinden sağcılık yapan Ali Fethi Okyar’ı eleştirmektedir. Anlaşılacağı gibi 1930 yıllarda devletin Kemalist sol ideolojisi geçerli kabul edilen ideolojinin ta kendisiydi. Bu nedenle Atsız mecmuanın çıktığı yıllarda bazı yazarların sol eğilimli olması pek göze batmıyordu diyebiliriz! Peki kimdi bu solcu yazarlar? Zeki Velidi Togan, Abdulkadir İnan, Pertev Naili Boratav, Sabahattin Ali Bey’dir. Abdulbaki Gölpınar’ın kısa bir dönem sol faaliyetini ise ayrı olarak işleyeceğiz. Dergide ideolojik, siyasi yazıları Hüseyin Nihal Bey yazmıştır. Zeki Velidi, Abülkadir, Pertev Naili ve Sabahattin Beyler herhangi bir ideolojik ve siyasi yazı yazmamışlardır. Kültürel ve bilimsel yazılar kaleme almışlardır. Zeki Velidi Togan ve Abdulkadir İnan’ın sol faaliyetleri Zeki Velidi Togan ve Abdulkadir İnan’ı beraber işlememizin nedeni bu iki kişinin Başkurdistan’dan beri arkadaş olmalarıdır. Şimdi denilebilir ki Nihat Atsız’ın hocası Zeki Velidi Bey nasıl solcu olabilir? Zeki Velidi Bey milliyetçi değil miydi? gibi sorular sorulabilir. Evet, Zeki Velidi Bey milliyetçidir. Milliyetçi olması onun solcu olamayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki asıl milliyetçiler solcu şahıslardır, sağcılar değildir. Türkiye’de ahmakça bir tez işlenir, milliyetçi ise eğer sağcı olması gerekir diye… Kendisini emperyalizme adayıp kapitalist ve liberal bir görüşü benimseyen sağcı bir şahsın milliyetçi olabileceğine inanan cahil ahmakların aptallıklarını, elbette burada yer verip makaleyi kirletmeyeceğiz. Zeki Velidi Bey, 1913 yılından itibaren kendini sosyalist bir parti olan Es-Er’in (Sosyalist Revolüsyoner) fikrine yakın hissetmektedir. Es-Er partisinden çıktıktan sonra dahi kendisi sosyalist bir parti kurma taraftarıdır. (2) Aslına bakılırsa Sovyet Rusya’da esen sosyalizm ve sol rüzgardan sadece kendisi etkilenmemişti. Şair Çolpan olarak bilinen Abdülhamit Süleyman Çolpan, Buharalı Abdülhamit Arifov, Nizam Hoca, Başkurtlardan İlyas Alkin, Alihan Bükeyhanov gibi isimlerle birlikte Zeki Velidi Togan milliyetçi sosyalizm temeline dayalı “Türk Sosyalist Partisi” kurulması çalışmaları bile başlatılmıştı. (3) Verilen bu bilgiye elbette şaşılmamalıdır. Çünkü 1917 yılı Ekim Devrimi öncesinde ve sorasında Rus topraklarında Bolşevik, Menşevik, Es-Er, sosyal demokrat gibi birçok sol unsur mevcuttu. Zeki Velidi Bey düşünce olarak Es-Er fikrini benimsedi, Rus topraklarının büyük bir kısmına Bolşevik adı verilen Komünistler hakim olunca Es-Er’ci Zeki Velidi Togan istemediği halde Bolşevik komünistlerle işbirliği içinde bulunmak zorunda kaldı. Bu gönülsüz işbirliğin altında iki neden vardır. Birincisi, bir Es-Er’ci ile Bolşevik Komünistin ideolojik olarak anlaşması teorik olarak imkansızdır ki, Bolşevikler başta Menşevikler olmak üzere diğer sol oluşumlara yaşam hakkı tanımadığı gibi Es-Er’cileri de karşı devrimci oluşumlar olarak görmüşlerdir. İkincisi ise O dönemde başta Sultan Galiyev, Turar Rıskulov gibi milli sosyalist olan Zeki Velidi Bey de Sovyet Ruslardan bağımsız, özerk, tamamıyla Türklerin egemen olduğu milliyetçiliği ve sosyalizmi esas alan yerine göre dar veya geniş bir coğrafyada devlet kurma düşüncesine sahiptiler. Tabii haliyle bu düşünceler Sovyet Rus yöneticileri tarafından milliyetçi olmakla itham edilmek için yeterli bir delildi. Bu milliyetçi, karşı devrimci, oportünist ithamı birçok milli sosyalistin hayatına sebep oldu. Bu zor şartlar altında 1919 yılında Sovyet Rusya’ya bağlı Başkurdistan Muhtar Cumhuriyeti kurulabildi. Kurucu ve Başkanı olabilme şerefi Zeki Velidi Togan’a aittir. Tabii haliyle kurulan bu muhtariyet sosyalist bir yönetime sahiptir. Togan 1919 yılı öncesinde de Başkurdistan muhtariyetini ilan etmişti, ama Orenburg şehri kah beyazların; kah kızılların eline geçtiği için resmi ve tanınan bir bağımsızlık elde edilememiştir. Zeki Velidi Togan’ın arkadaşı Abdulkadir İnan ise bu sıralarda Başkurt gazetesinin baş muharrirliğini yapmaktadır. İşte tam bu sıralarda Zeki Velidi Bey milliyet ve sosyalizm esaslarına göre Erk adlı sosyalist partisini kurmaktadır.(4) Sovyetlere tam olarak iltihak etmeden önce komünist parti yanında bağımsız milli sosyalist parti olarak yaşamak meselesi ile uzunca meşgul oldular. Bunun teorisi ile İlyas Alkin meşgul olmuştur. Yine bu sıralarda Başkurdistan ile Kazakistan’ın birleştirilmesi düşüncesi vardı. Bu nedenle Togan ve yoldaşları Erk sosyalist partisi yanında içtimai ve iktisadi bakımdan sosyalist olmayan Alaş Orda’nın yerine bir kazak sosyalist parti kurmalarını dahi teklif etmişlerdir. (5) Bu olayların öncesinde ise gelişmeler şöyle olmuştur. Orenburg kızılların eline geçince Zeki Velidi Bey ve yoldaşları Sovyet Rusya tarafına geçme kararı alırlar. Sovyetler tarafına geçtikten sonra Zeki Velidi ile İlyas Alkin Moskova’ya tren ile giderler. Burada başta Lenin, Stalin ve Troçki ile bir dizi görüşmelerde bulunur. Sonrasında Başkurdistan’a döner. Oradan da Petrograd’a giderek cephede bulunan Başkurt alaylarına nezaret etmek ister. Abdulkadir İnan da Zeki Velidi’nin yanındadır. Petrograd’da Saltıkov Kütüphanesinden ve ilimler Akademisi kütüphanesinden birçok tarihi eserleri ödünç alırlar. Oradan da tekrar Moskova’ya geçerek Sovyet Kongresine katılmak ve aynı zamanda Komünist Parti Kongresine katılmak için Abdulkadir İnan ile birlikte çalışmada bulunurlar.( 6) Lenin ile görüşmelerinde Zeki Velidi ve Abdulkadir Beyler Erk Sosyalist Partisini Komintern’e aza olarak kabul ettirmek isterler. Bu sıralarda Başkurdistan ve Kazakistan’ın bileştirilmesi için Kazak-Başkurt Komisyonu kurulur. Tarih 1919 yılı Kasım ayıdır. Bu komisyonda Zeki Velidi ve Abdulkadir İnan Beyler de vardır. (7) Zeki Velidi Bey 1919 yılı Mart ayında da Şark Sosyalist Partisi adıyla Şark Sosyalizmini esas alıp Rusya Komünist Partisi yerine III. Enternasyonal’e tabii olan bir parti girişiminde bulundular. Müsaade edilmeyince gizli teşkilat kurarak bu işe giriştiler. Parti programını ise İlyas Alkin ve arkadaşları tertip etmişlerdir. (8) Zeki Velidi Togan Sovyet Rus yöneticileri ile anlaşamayınca Türkistan’a gitmeye karar verir. Başkurdistan hükümetinden 14 kişi Türkistan’a gideceği kararı kesinlik kazanınca Abdulkadir İnan önce Kazakistana’a geçip Kazak münevverler ile gizli çalışmalarda bulunduktan sonra Semerkand’a dönüp Zeki Velidi Beyle buluşacaktır. Zeki Velidi Bey ve Abdulkadir İnan Türkistan’a geçtikten sonra Türkistan birliği için çalışırlar, ama artık Bolşevik Rus düşmanı olarak bu çalışmalara devam etmek zorundadırlar. Bir süre sonra Türkistan’a Enver Paşa ve diğer ittihatçılar gelip Basmacılar ile birleşince işin rengi değişir. Silahlı mücadele ile vasıtasıyla Sovyet Rusya ile savaşılır. Burada verilen mücadele devam ederken Taşkent kongresine katılır. Bir süre sonra da Enver Paşa’nın şehadet haberi gelir. Zeki Velidi Bey İran Afganistan üzerinden Avrupa’ya geçer. Paris ve Berlin’de bir dizi çalışmalarda bulunduktan sonra Türkiye’ye geçer. 1930 yıllarda Türk tarih çalışmalarında bulunur. İşte tam bu zamanlarda da Atsız Mecmua’da yazıları yayınlanır. Zamanın hükümeti ve Atatürk ile problemler yaşayınca da tekrar Avrupa’ya geçer. Türkiye’ye geri döndüğünde üniversitelerde hocalık yapar. 1944 yılında Irkçılık-Turancılık davasından yargılanır. Zeki Velidi Bey ile birlikte Türkiye’de bulunan Abdülkadir İnan ise biraz daha şanslıdır. Kendisini Atatürk’e ve zamanın hükümetine sevdirmiştir. Güneş-Dil teorisi üzerinde çalışmalarda bulunur. Tarih ve dil üzerine çalışmalarda Atatürk’ün en yakınında bulunan insanlardan biri olmuştur. Üniversitede hocalık yapmış ve çok önemli çalışmalara imza atmıştır. Lakin 1944 yılında Zeki Velidi Togan ile beraber Irkçılık-Turancılık davasından yargılanmaktan kurtulamamıştır. Profesörlük ünvanı elinden alınır, ama üniversitelerde hocalığa devam eder. Zeki Velidi Bey’in Orta Asya’dan tanıdığı arkadaşlarıyla yaşadığı ideolojik tartışma ve kavgaları Zeki Velidi Bey Türkiye’ye gelmeden Önce Avrupa’ya geçmiştir. Berlin’de iken Es-Er’lerden Çernov ile karşılaşır, görüşür. Es-Er’ler Zeki Velidi Bey’i 24-25 Aralık 1924 yılında Berlin’de yapılacak olan Sol Sosyalistler Kongresine davet ederler. Türkistan sosyalistleri namına iştirak etmesini isterler. Zeki Velidi, Türkistan Milli Birliğinin Sosyalist Kolu’nu temsilen katılır. 25.01.1925 tarihli bir mektubunda Mustafa Çokayoğlu, Zeki Veldi Bey’in Türkistan’ı kongrelerde sosyalist sıfatıyla katılmasını eleştirerek Türkistan Milli Birliğinde aza olmayacağını ifade eder. Zeki Velidi Bey cevap olarak yazdığı mektubun bir kısmında: “1919’da Türkistan’da sosyalizm artık almış yürümüştü. Sosyalist olmayan bir siyasi parti artık kurulamazdı, yasaktı. Biz dışarı çıktıktan sonra dahi memleket içinde Milli Sosyalist Parti yoluyla tesir edeceğimizi düşünüyorduk, hala bu mümkündür… Erk partisi halk kütlesini kazanabilir mi diyorsunuz. Milliyet ve İslamiyet esaslarına sadık kalırsa niye kazanmasın?” diyordu. (9) Özetle Zeki Velidi Bey, Ekim devriminden önce de, sonrasında da solcu olduğunu Rusya toprakları dışına çıktığında dahi bu düşüncesinin değişmediğini beyan ediyor. Aslına bakılırsa Zeki Velidi Bey ile Mustafa Çokayoğlu her ne kadar birlikte hareket etmeye gayret etseler de, aralarındaki ideolojik çekişme çok eskilere dayanmaktadır. 1917 yılı Ekim Devriminden önce Mustafa Çokayoğlu ve Sadri Maksudi Arsal Rus liberal partisi olan Kadet Partisinde aktif olarak çalışıyorlardı. Sadri Bey Federasyon ve Rusya’nın muhtar cumhuriyetlere ayrılması fikrine karşı olan biridir. Rusların öncülüğünde birleşik bir Rusya, büyük demokratik Rusya olması taraftarıdır. Aynı şekilde Çokayoğlu da bu fikirdedir. Yani Türk milletine mensup halkın (Tatar-Başkurt gibi) Rusya toprakları içinde kendi kaderin tayin edip federe bir devlet kurmasını fuzuli buluyorlardı. Ayaz İshaki ise sosyalist Kerensky yanlısı olup Sosyalist Devrimci Partilidir, yani Menşeviktir. Zeki Velidi ise Çernov grubundan Es-Er’ci olduğu için Ayaz İshaki ile fikir ayrılıkları mevcuttur. Zeki Velidi Bey Ayaz İshaki’nin Türkiye’de kendisini sürekli olarak şikayet etmesinden rahatsızdır. Almanya’da iken Türkiye’ye gidişini engellemeye çalışması Zeki Velidi’yi çok kızdırır. Zeki Velidi’ye göre Ayaz İshaki de Mustafa Çokayoğlu gibi Türklerin Ruslardan ayrılması taraftarı değildir. Zeki Velidi Bey Türkiye’den ayrılmak zorunda kalıp, Almanya’da bulunduğu yıllarda özellikle Ayaz İshaki ile teorikte yaşadığı anlaşmazlığı, o dönemin İçişleri Bakanı olan Şükrü Kaya Beye mektup olarak yazmıştır. Mektubunda özetle Ayaz İshaki’nin İdil-Ural hesabı üzerinden tüm Türkleri Rusya’ya bağlamasını eleştirir. Başkurtların ise Kazan’a ve İdil-Ural’a bağlanmak istemediklerini bunun ise bir ayıp olmadığını beyan ediyor. Mektubunda ayrıca Mustafa Çokayoğlu’nu da eleştirmektedir. Ayaz İshaki’nin kendisi aleyhinde Polanya’da, Japonya’da ve Almanya’da jurnalde bulunduğunu nereye gitse kötülendiğini dile getirmektedir. Ayaz İshaki’nin haliyle tekrar Türkiye’ye gelmesini bu jurnallerle engellemeye çalıştığını ifade ediyor. (10) Daha sonraki yıllarda Togan Türkiye‘ye dönüş yapar. Mustafa Çokayoğlu, Sadri Maksudi Arsal, Ayaz İshaki ve Zeki Velidi Togan’ın kavgaları büyük ölçüde Türkiye’de de devam eder. Bu kavgaların en önemlisi Atsız mecmua yayınlandığı tarihlerde olur. Togan Atsız mecmuanın yazarlığını yapmaktadır. 1931 yılında Atsız mecmua yayınlanmaya başladığı sıralarda Birinci Türk Tarih Kongresi düzenlenir. Atsız’ın fakülteden hocası Zeki Velidi Togan, bu kongrede devletin kabul ettiği tarih tezini savunan Dr. Reşit Galip ile Orta Asya’da Türklerin göç nedenleri yüzünden tartışmaya tutulurlar. Tartışmanın ana konusu Orta Asya’da yaşanan kuraklıktır. Teze göre Orta Asya’da bulunan iç deniz kuruduğu için yaşanan kuraklığa bağlı Türklerin göç ettiği iddia edilir. Zeki Velidi Togan Bu iç deniz kurudu tezine katılmaz. Reşit Galip ise o zamana kadar yapılan araştırmalardan kanıt sunarak tezi doğrulamaya çalışır. Tartışmada Reşit galip baskın Togan ise savunmada gözükmektedir. Togan sadece Reşit Galip ile değil Sadri Maksudi Arsal ile de tartışmaktadır. Reşit Galip “Zeki Velidi Bey’in Darülfunun’daki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma çok şükür ediyorum” diye beyanda bulunur. Buna cevap olarak da başta Hüseyin Nihal, Bedriye Atsız, Pertev Naili Boratav olmak üzere öğrencileri telgraf çekerler Reşit Galip Bey’e. Öğrencisi olmakla gurur duyduklarını belirtirler. Bu telgraf Nihal Atsız’ın üniversiteden el çektirilmesine ve Atsız mecmua’nın kapatılmasına kadar gider. Atsız mecmua kapatılmadan önce Mustafa Çokayoğlu ve arkadaşları tarafından çıkarılan Yaş Türkistan mecmuası ile polemikler yaşanır. Zeki Velidi Togan’ın Türkistan adlı eserinde Çokayoğlu’nun Hokand muhtariyet hükümeti zamanındaki gelişmeler eleştirilince mecmualar arası çatışma başlar. Tartışma Çokayoğlu ile ismi açık olmayan bir kişi arasında gerçekleşir. Daha sonradan bu ismi açık olmayan kişinin Nihat Atsız olduğu anlaşılır. Tartışma Çokayoğlu-Atsız arasında bir tartışma olsa da aslında Çokayoğlu-Togan kavgasıdır. Sonuç olarak Togan gerek kendi yaptığı tartışmalarla gerekse varlığı nedeniyle yaptırdığı tartışmalarla Türkiye’yi terk etmek zorunda kalır. Milli sosyalist Zeki Velidi Togan Sovyet Rusya’da estirdiği rüzgarın aynısını Türkiye’de de estirir. Pertev Naili Boratav ve Sabahattin Ali’nin solculuğu Pertev Naili Boratav, Nihal Atsız’ın sınıf arkadaşıdır. Sabahhattin Ali ise Nihal Atsız’la Pertev Naili Boratav vasıtasıyla tanışmıştır. Sabahattin Ali Yüksek Öğretmen Okulu’nda edebiyat talebesidir. Orhan Şaik Gökyay, Tahsin Bonguoğlu, Nihat Sami Banarlı ve Pertev Naili Boratav sınıf arkadaşlarıdır. Sabahattin Ali maarif vekaleti tarafından Almanya’ya öğrenci olarak gönderilir, sene 1928’dir. 2 sene sonra döner, Almanca öğretmeni olarak atanır. Resimli Ay dergisinde çalışır. İlerleyen zamanlarda Hüseyin Nihal Beyin Atsız mecmuasında şiirleri yayınlanır. Pertev Naili Boratav’ın da folklorik çalışmaları yayınlanır. Pertev Naili Boratav, lise eğitimini İstanbul’da tamamlar. Lise hayatında Niyasi Berkes ve Hasan Ali Yücel ile tanışır. 1927 senesinde İstanbul darülfünun Edebiyat şubesine girer. Burada Nihal Atsız’la tanışır. Boratav, aynı zamanda Yüksek Muallim mektebini okumaktadır ki burada Sabahattin Ali ile tanışır. 1930 yılında her iki okulu da bitirir 1931 yılında Fuat Köprülü’nün asistanı olur. Türk Tarih Kongresi sırasında Reşit Galip’e çektiği telgraf yüzünden Konya’ya öğretmen olarak sürülür. Sabahattin Ali de bu sırada Konya’da öğretmendir. Pertev Naili Boratav, Almanya’ya 1936 yılında burslu öğrenci olarak gider. Burada komünist propaganda yaptığı gerekçesiyle arkadaşları tarafından şikayet edilir. İlginçtir iddiaya göre Sabahattin Ali de Almanya’ya öğrenci olarak gittikten sonra komünist olduğu söylenir. Gerçekte ise her ikisi de komünist olmamıştır. Öğrenciyken sahip oldukları milliyetçi düşünceden vazgeçmemişlerdir. Burada anlaşılamayan konu ise Pertev Naili Boratav ve Sabahattin Ali gibi milliyetçi gençlerin, milliyetçiliğin yanında sol düşünceye de sahip olduklarını idrak edemeyen insanların olmasından kaynaklanmaktadır. Komünist unvanıyla anılan Komünist Sabahattin Ali’nin bir tane bile Komünizmi öven yazısını bulamazsınız. Aynı şekilde Pertev naili Boratav’ın da. Buna rağmen Sabahattin Ali Bulgar sınırını geçmek isterken öldürülür, Pertev Naili Boratav ise komünist olduğu gerekçesiyle 1948 yılında Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde hoca iken üniversiten atılır. 1940 yılına geldiğimizde Sabahattin Ali ile arası iyi olan Nihal Atsız’ın Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” ı yayınlamasıyla bozulur. Nihal Atsız da buna karşılık olarak “İçimizdeki Şeytanlar” broşürünü yayınlar. Atatürk’ün ölümünden sonraki 1940’lı yıllar sağ-sol kavgasının başladığı yıllar olur. Atatürk gibi bir otorite artık yoktur, 2. Dünya Savaşı başlamıştır. Sağcılar Almanya’nın yanında solcular ise Rusya’nın yanındadır. Bu nedenle faşist-komünist kavgası giderek artar. 1943 yılında Faris Erkmen’in yayınladığı “En büyük Tehlike” broşürü ile bu savaşın fitili ateşlenir. Broşürde Faşist Almanya’nın tarafını tutan bazı sağcı milliyetçiler ifşa edilir. Nihal Atsız bu sıralarda Orhun dergisini çıkarmaktadır. Faris Erkmen’in broşürüne cevap olarak Başvekil Saraçoğlu’na Açık Mektup başlıklı bir yazı yazar. Beklenilen ilgiyi görmeyince ikinci bir açık mektup yazılır. İşte bu mektuplar ünlü Irkçılık-Turancılık davasına temel oluşturur. Ama onun öncesinde suçlananlar arasında Hasan Ali Yücel de vardır. 1944 yılında Hasan Ali Yücel, Nihal Atsız’ı edebiyat öğretmenliği yaptığı liseden alır, görevine son verir. Orhun dergisi kapatılır. Sabahattin Ali, Nihal Atsız’a hakaret davası açar. Ceza alır ve ertelenir. Bu yıl içinde davası görülen Irkçılık Turancılık davasından ceza alan Nihal Atsız hapis yatar. Bu mahkemelerle birlikte Türkiye’de sağ-sol kavgası başladığı gibi kavga giderek şiddetlenir. Sonuçları haliyle kötü olur. 1944’de sağcıları vuran devlet 1948 yılına geldiğimizde solculara darbe vurur. Pertev Naili Boratav Üniversiteden atılır, adeta diğer solcu hocalarla birlikte mahkemelerde süründürülür. Sabahattin Ali en son Markopaşa’da çalışırken aldığı cezadan dolayı hapis yatmıştır. Türkiye’de sürekli olarak hapis yatmaktan bıkan Sabahattin Ali kaçak yoldan sınır dışına çıkmak isterken öldürülür. Sabahattin Ali 40’lı yılların cadı kazanının kaybedeni olur. Arkadaşı Pertev Naili Boratav ise fişlenmiş bir solcu olarak yaşamına devam edecektir. 40’lı yıllardaki gerek ırkçılık gerekse komünizm davalarının savcısı olan Kazım Alöç yıllar sonra bu davaların sürecinde yaşananları yazmıştır. Komünist Sabahattin Ali’nin yaptığı komünistlik nedir diye baktığımızda aldığımız cevap aslında koca bir hiç oluyor! Savcı Alöç, Sabahattin Ali’yi 1946 yılında Esat Adil Müstecaplıoğlu ve Dr. Şefik Hüsnü Deymer tarafından kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Parti’sinden ekonomik yardım almakla onun komünist olduğuna kanaat getiriyor. Üzerinden muhtıra yani hatıra defteri çıkmış, ama her şeyi ifşa eden sayın savcımız bu defterde ne olduğunu ifşa edememiş. Savcı, Komünist Sabahattin Ali’nin komünistliğini belgeleyen ifadeyi ise ansızın yaptığı bir sorgulamada elde eder. Meğerse gençliğinde Aydınlık dergisi okuyormuş. Bu beyan tiz kellesinin vurulması için yeterli bir delildi. (11) 1948 yılında mahkemelerde yargılanan Pertev Naili Boratav’a gelirsek ona yöneltilen en büyük suç “Türkçülük aleyhinde bulunmak” suçlamasıdır. Diğer isnat edilen suçlar ise “Amerika ve İngiltere’yi faşistlikle itham etmek”, “Almanya’da komünist propagandası yaptığı için geri alınmak”, “Komünist olduğu söylenen Ruhi Su ile münasebette bulunmak”, “ Karacaoğlan’ın Türklük ile alakası olmadığını söylemek”, “Hüseyin Rahmi’nin fikirlerini solculuk propagandası için kullanmak”, “masalların halkın, destanların ise aristokrasi sınıfının mahsülü olduğunu söylemek”, “Anadolu isyanlarına alaka göstermek”, “Marksist diye isimlendirilen Yurt ve Dünya ve Adımlar dergileriyle ilgisi bulunmak” suçlamaları yöneltilmiştir. (12) Pertev Naili Boratav gibi Atatürk milliyetçisi bir şahsı Türkçülük aleyhinde bulunmakla suçlamışlar. Boratav’ın komünist olduğuna dair hiçbir delil ortaya koyulamaması bu davanın siyasi olduğunun en büyük kanıtlarından biridir. Kaldı ki mahkeme Pertev Naili Boratav’ın beraatine karar verir. Boratav’ın milliyetçilik karşıtı olduğuna dair en ufak bir yazısını ortaya koyamamışlardır. Sadece isnat üzerinden, söylemler üzerinden iddialarının doğru olduğunu iddia etmişlerdir. Zaten Pertev Naili Boratav’ı şikayet edenler de Irkçı-Turancı şahıslardır. Pertev Naili Boratav gibi hocalar kendilerine isnat edilen tüm suçlamaları boşa çıkarmalarına karşın bir dönemin aydın, Atatürkçü kesimi komünist oldukları iddiasıyla biçilmiş ortalık ise sağcı-muhafazakar kesime bırakılmaya çalışılmıştır. Abdülbaki Gölpınarlı’nın Sol faaliyetleri Abdulbaki Gölpınarlı ne kadar solcudur bilinmez ama 1945 yılında İleri Gençler Birliği davası dosyasında komünistlerin işledikleri fiillerde kendisinin de ismi geçmektedir. Dava dosyasında Safa Yurdanur’un öğretmeni olarak bulunan Abdülbaki Gölpınarlı’ya giderek hakikatte komünist olan fakat taraftar temin etmek için hariçte antifaşist ve demokrat tanınacak bir birlik kurduklarını söylemiş. Bu birliği komünizme meyyal arkadaşlarına okumak ve onlarla bu birliğe bağlanmak için kendisine iki sayfa halinde daktilo ile yazılmış İGB nizamnamesi Abdülbaki Gölpınarlı’ya verilmiş. Abdülbaki bey bu nizamnameyi amme şahidi olarak dinlenen Valide Bağ senatoryumunda Dr. Safter, Hukuk fakültesi dekan katibi Kemal Karaca ve merhum öğretmen Oğuz Berk’e okutup onları bu teşekküle davet etmiş. Safa Yurdanur Abdülbaki Gölpınarlı’nın Komünist Partiye alınması konusunu Mihri Belli ile görüşmüş. Mihri Belli de alınmasını kabul etmiş. Abdülbaki Gölpınarlı da Komünist Partiye alınmak yönünde yapılan teklifi kabul etmiş. (13) Dava dosyasındaki bilgiler ne kadar doğrudur bilemiyoruz ama bu bilgiler not düşülmüş. Şahit olarak dinlenilen Doktor Safter Tarım: “Abdülbaki Gölpınarlı bir gün hastaneye gelmişti. Bana daktilo ile yazılmış faşistlerle mücadele edecek gizli bir cemiyetin teşekkül edeceğini, cemiyetin komünist bir cemiyet olacağını tasrih ediyordu. Ben giremeyeceğimi ve kendisinin böyle şeylerle uğraşmamasını söyledim. Arkadaşımız Kemal Karaca’ya da teklif etmiş, ona da kabul etmemesini söylediğini” beyan etmiş. Diğer şahit Kemal Karaca da bu ifadeyi teyit etmiş. (14) Dava dosyasında Abdülbaki Gölpınarlı’nın kimlik ve adres bilgileri ise şöyledir: “Ahmet oğlu Aliye’den doğma 317 İstanbul doğumlu, İstanbul Eminönü Alemder Dizdariye mahallesi Şeşme sokak. Hane 2, Cilt 11, Sahife 95/48’de nüfusa kayıtlı, Üsküdar Ahmediye Ehram sokak no: 10’da kiracı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü İslam Türk Tasavvuf Tarihi ve Edebiyatı Doçenti, evli, çocuksuz, sabıkasız, 13/4/1945’de tevkif, 25/1/ 1946’da tahliye edilen Abdülbaki Gölpınarlı” (15) Mihri Belli ise İGB davasından tanıdığı Abdülbaki Gölpınarlı’yı şöyle anlatıyor: “ Abdülbaki hoca bambaşka bir dünyadan gelmeydi. Alanı İslam tarihi, Batı’ya yönelmiş Kemalist Türkiye’de bizim kuşakların en az bildiği konuydu. İslam tarihinde ilerici akımlar hakkında ondan bilgi edindik. Olgun çağında sol düşünceye ilgi duymuş kimselerin çoğu gibi bağnazdı. Bir çeşit kompleksten ileri gelen kraldan fazla kralcı tutum. Divan Edebiyatı beyanındadır adlı kitabı yeni yayımlanmıştı. Bunda özetle Divan edebiyatına tümüyle tu kaka deniyordu. Bu konuyu aramızda çok tartıştık. Sinan’ın hayranıydı. Dede Efendi’nin de öyle. Ama örneğin Nedim’i hiçe sayıyordu. Besbelli çelişkiydi bu.” (16) Bu davadan diğer sanıkların büyük bir çoğunluğu gibi Abdülbaki Gölpınarlı beraat etti. Bu tarihten sonra da herhangi bir sol faaliyeti bilinmiyor. Atsız Mecmua çıkarken bu yıllarda sola eğilimli miydi bilemiyoruz. Gölpınarlı’nın sola eğilimi 1940’lardan sonra olmuşa benziyor. Nihal Atsız Abdülbaki Gölpınarlı’dan konuyla alakası olmayan bir makalesinin bir kısmında: “Abdülbaki Gölpınarlı’yı çok iyi tanıyan ve sola sapıtıncaya kadar kendisiyle arkadaşlık eden birisi sıfatıyla soruyorum… Her nedense bir takım çoluk çocuğa kapılarak kırkından sonra komünist olan ak saçlı Abdülbaki Gölpınarlı’yı…” demek suretiyle Abdülbaki Gölpınarlı’nın solcu olduğuna kanaat getirdiği anlaşılmaktadır. (17) Aslına bakılırsa 1940 ve 1960’lı yıllarda Türk entelektüel kesiminde solcu olmak modaydı. Abdülbaki hocanın da bu modaya uymuş olması son derece normaldir! Cumhuriyet döneminde Irkçılık-Turancılık ve Solculuk meselesi Sağcı-muhafazakar kesimden özellikle Cumhuriyet rejimi yönetimine şu eleştiri getirilir: Cumhuriyet rejimi Türkçü, milliyetçi olmasına karşın hatta bazı siyasi, ideolojik tanımlamalarda dahi “ırk” kavramını kullandığı halde, hatta ve hatta denilebilir ki sözüm ona ırkçılık boyutunda kafatası ölçüldüğü halde neden Türkçüleri ırkçılık yapmakla suçladılar? Bu konuda sağcı-milliyetçilerin anlamadığı konu şudur, antropoloji diye bir bilim dalı vardır. Birincisi, bu bilim dalı hoşunuza gitmese de bilimsel çalışma yapmak adına kafatası ölçmek durumundadır. Aman bize faşist derler, kafatası ölçmeyelim diyemezler. İkincisi, Kafatası ölçümleriyle Türklere geri bir ırk, millet diyen Avrupalılara cevap vermek için çalışılmıştır. Avrupalıların iddiasına göre Türkler dolikosefal yapıya sahip olup asyatik ve sarı ırktandı. Yani geri bir ırktan geliyordu. Bu ırklar kendi kendilerini yönetemezlerdi, bir yönetici millete ihtiyacı olup sömürülmeliydi. Buna cevap olarak ölçülen kafatasları ile Türklerin de Avrupalılar gibi brakisefal bir kafa yapısına sahip olduğu, beyaz ırktan olduğu, geri bir ırktan olmadığı ispatlanmaya çalışılarak Türklerin kendi kendine yönetebilecekleri ifade edilemeye çalışıldı. Bu nedenden dolayı Atatürk ve arkadaşları ırkçılık ve kafatasçılık yapmadılar. Üçüncüsü, 1930’lu yıllarda DNA ve genetik çalışmalar bu kadar ileri değildi. DNA vasıtasıyla milletlerin akrabalık dereceleri üzerine çalışmalar, gelişmiş bilimsellik anlamında 1940’lardan sonra başladı. 1930’lu yıllarda milletleri soy olarak tanımlamak için kafatası ölçümünden gayri bilimsel başka bir veri, bilgi yoktu. Genetik ve DNA bilimi gelişmediği için bulunan kalıntının üzerinden soy tayini yapılamazdı. Dördüncüsü, günümüz genetik biliminde bile ırk kavramı tartışmalı ve bu kavram ile neyin ifade edilmeye çalışıldığı bile kesin değildir. Genetikte ırk kavramı soyun bir altı olarak ifade edilemeye çalışılır, yani bir nevi alt soy, alt tür gibi bir şeye tekabül ediyor denir! Ama bu da tam olarak net değildir. Beşincisi, 1930’lu yıllarda Kemalist kadro ırk kavramını kullanmıştır, ama bu kavram soy, millet anlamında kullanılmıştır. Irk kavramı sorunlu olduğu için soy kavramının kullanılması daha uygundur. Çünkü Irk kavramını ortaya atanların döneminde genetik ve DNA bugünkü bilimsellikte bilinmediği için dış görünüşe yani fenotipe bakılıyordu. Siyah tenli ise siyah ırk, beyaz tenli ise beyaz ırk diyordu. Oysa bugün anlaşıldı ki, ırk yani soy fenotip ile uyuşan bir şey değildir. Irkçılık bilimsel olmayan bir yöntemle dile getirilmeye çalışıldığı için insanlarda kötü bir çağrışım yapıyor. Kaldı ki Nihal Atsız bile Türk ırkından bahsederken Asya’daki Türk insan tipinden bahsediyor, yani fenotip üzerinden ırkçılık yapıyor. Çünkü genetik ve DNA bilinmiyor. Peki Nihal Atsız’ın ırkçılığı neden eleştirildi? Nihal Atsız devlet yönetiminde bulunan insanların soyunu, milletini açıklayıp bunlar Ermeni’dir, Rum’dur diyerek işten atılmalarını, dışlanmaları istiyordu, hain gözüyle bakıyordu. Oysa Osmanlı devletinin bir bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti devletinde işin ehli olan Ermeni ve Rum kökenli insanların devlet yönetiminde (askeriye hariç) bulunması kadar normal bir şey yoktu. Nihal Atsız Osmanlı son dönemi ve cumhuriyetin ilk dönemi kültür anlayışına ters bir harekette bulunduğu için dışlanıp, ırkçılık damgası yemiştir. Turancılık meselesine gelirsek Atatürk’ün gerek Nutuk adlı eserinden, gerekse basına verdiği ve diğer konuşmalarından net olarak anlıyoruz ki Atatürk Turancılığa karşıdır. Atatürk’ün Turancılığa karşı olması Türklerin bir araya gelmesini istemediği için değil, Turancılık üzerinden dış devletler düşmanlığı yapılması, hatta daha ileri giderek devletin topraklarını genişleteceğiz adına müttefik devletlere savaş açılmasına karşı olduğundandır. Atatürk döneminde Sovyet Rusya Türkiye’nin dost ve müttefik devletiydi. Atatürk birçok sanayileşme ve kültür çalışmalarını batılı devlet eliyle değil, Sovyetlerin yardımıyla yaptı. Tesadüf olarak değil bilerek ve kasıtlı olarak yaptı. Emperyalist İngiliz’e, Fransız’a kul, köle olmamak için yaptı. Türk Ocakları sağcılık, liberallik yapıp, Rus düşmanlığını körükleyince de kapattı. Özetle Atatürk döneminde ırkçılık ve Turancılık yapmak suçtu. 1944 yılında ırkçılık ve Turancılık davasında birilerini yargılamak, yargılatan kişilerin Türkçü olmadığını göstermez. İsmet İnönü Türk milliyetçisi bir insandır. Osmanlı döneminde 1917 tarihinde Türk Ocağına kayıtlı bir insandır. (18) Şükrü Saraçoğlu Türkçüydü, milliyetçiydi, İsmet İnönü milliyetçi değildi demek eğer insanın psikiyatrik sorunu yoksa cahillikle açıklanacak bir şeydir. Solculuk meselesine gelirsek, aşırı sol olarak tanımlanan Komünizm, Cumhuriyet rejimi kurulduktan sonra yasak değilse de hoş görülmeyen bir ideolojiydi. Ceza kanununun ünlü 141 ve 142. maddeleri 1936 yılında yürürlüğe girdi. Solcu olmak suç değildi ama, en ufak solculuğunuz bile sağcı muhafazakarlar tarafından komünistlikle itham edilip yargılanabiliyor, hatta sıklıkla komünist olduğu gerekçesiyle hapis cezaları veriliyordu. Özetle Cumhuriyet rejimi hoş görmediği ırkçılık-Turancılık ve Komünist faaliyetleri cezalandırma yöntemine gitmiştir. Olay bu kadar basittir! Dipnotlar: 1-) Şükrü Kaya Sözleri-Yazıları, (Toplayan: Ekrem Ergüven), Cumhuriyet Matbaası, Birinci Kitap, İstanbul, 1938, s: 61 2-) Zeki Velidi Togan, Hatıralar, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1999, s: 135-136 3-) Ahat Andican, Cedidizm’den Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi, Emre Yayınları, İstanbul, 2003, s: 58 4-) Zeki Velidi Togan, A.g.e., s: 195 5-) A.g.e., s: 209 6-) A.g.e., s: 239 7-) A.g.e., s: 243 8-) A.g.e., s: 275 9-) A.g.e., s: 486 10-) BCA, 490-1-0-0_611-120-1 11-) İfşa Ediyorum-Türkiye’de Komünizm ve Irkçılık (Kazım Alöç); Savcı konuştu Söz Sanığındır (Mihri belli), Derleyen: Rasih Nuri İleri, Kırklı Yıllar-5, Tüstav, İstanbul, Eylül 2006, s: 140-141 12-) Üniversitede cadı Kazanı 1948 DTCF Tasfiyesi ve Pertev naili Boratav’ın müdafaası, (Hazırlayan: Mete Çetik), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, Mart 1998, s:34 13-) 1945 İGB Davası, Kırklı Yıllar-5, (Derleyen: Rasih Nuri İleri), Tüstav, İstanbul, Eylül 2003, s: 14-30 14-) A.g.e., s: 36 15-) A.g.e., s: 50 16-) A.g.e., s: 419 17- Atsız, Makaleler-2, Baysan, İstanbul, 1992, s: 182-183 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Sol Milliyetçi HalkDostu gazetesinin yeni Türkiye devletinin ideolojik gelişiminde bize öğrettikleri - 04/03/2023 |
Halk Dostu gazetesi elbette yeni Türkiye devletinin ideolojik gelişimine bir katkı sunmuştur. Ama bundan daha önemlisi ise Halk Dostu gazetesi yeni Türkiye devleti ideolojisinin bir prototipini yansıtmaktadır. |
Yeni belgeler ve bilgiler ışığında Giresunlu Topal OsmanAğa ve Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey hadisesi - 30/03/2022 |
Yeni belgeler ve bilgiler ışığında Giresunlu Topal Osman Ağa ve Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey hadisesi - Yunus YILMAZ |
Tarihselcilik adlı tarih tezi, Kur’an adlı din kitabının yorumlanmasında kullanılabilir mi? -1 - 29/10/2021 |
Tarihselcilik adlı tarih tezi, Kur’an adlı din kitabının yorumlanmasında kullanılabilir mi? -1 Yunus YILMAZ |
BİR DEVLET OPERASYONU: 19 MAYIS ADLI KİTABIN ELEŞTİRİSİ - 14/03/2021 |
BİR DEVLET OPERASYONU: 19 MAYIS ADLI KİTABIN ELEŞTİRİSİ - Yunus YILMAZ |
Milli ve Devrimci bir garip adam Mustafa Suphi - 15/02/2020 |
Milli ve Devrimci bir garip adam Mustafa Suphi - Yunus YILMAZ |
Kurtuluş Savaşında Çerkez Ethem, Kuşçubaşı Eşref ve Anadolu’da Sosyalist Faaliyetler - 31/12/2019 |
Kurtuluş Savaşında Çerkez Ethem, Kuşçubaşı Eşref ve Anadolu’da Sosyalist Faaliyetler - Yunus YILMAZ |
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında Havza'da Bolşevik bir Komutanla görüştü mü tartışması üzerine - 27/11/2019 |
Mustafa Kemal Paşa, 1919 yılında Havza'da Bolşevik bir Komutanla görüştü mü tartışması üzerine farklı bir tez - Yunus YILMAZ |
Anadolu’ya gelen Mustafa Suphi ve TKP’li yoldaşlar neden ve kimler tarafından öldürüldüler? - 03/11/2019 |
Anadolu’ya gelen Mustafa Suphi ve TKP’li yoldaşlar neden ve kimler tarafından öldürüldüler? |
Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, Sosyalist İttihatçı Küçük Talat Bey! - 21/09/2019 |
Mustafa Suphi ve onun TKP’sine karşı olan Sol, Sosyalist İttihatçı Küçük Talat Bey! - Yunus YILMAZ |
Devamı |