Ekim devriminin 100. yılı münasebetiyle, Tataristan Yazarlar Birliği Başkanı, Rusya Federasyonu Milletvekili ve Türkçeye kazandırılan “Mirseyit Sultan Galiyev: Sırat Köprüsü” isimli romanın yazarı Rinat Muhammediyev ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Ekim Devrimi ve Sultan Galiyev özelindeki söyleşide Muhammediyev; 1917 bağımsızlık hareketlerinden, devrimin Türkiye’ye yansımalarından ve eseri yazarken yaşadığı bürokratik engellerden bahsetti.
Muhammediyev, KGB arşivlerinden çıkan belgelerde Sultan Galiyev'in Türk elçiliğinden gelen dostlarına “Mustafa Kemal’e ümit bağlıyorum” dediğini söyledi.
İşte Rinat Muhammediyev'in sorularımıza verdiği o yanıtlar:
Ekim Devrimi sadece Rusya için değil tüm dünya için çok büyük bir kırılma noktasıydı. Üzerinden bir asır geçse de yansımalarını hala görebiliyoruz. Siz Ekim Devrimi’ni nasıl yorumluyorsunuz?
Orta Asya’daki Türk topluluklarının, Çarlık döneminde hiçbir hukuku yoktu. Kazanlı Galiyev gibi, Bakülü Nerimanov gibi devrimciler sayesinde milliyetler hareketinin problemi anlaşılmıştır. Çarlık rejimi altındaki milletler, bu isimler sayesinde devrimi desteklemiş ve Çarlık devrilmiştir. Bu katkılarının karşılığında da federasyon hukuku sözü almışlardır. Benim nazarımda Ekim Devrimi’nin özü budur.
Stalin ise devrime destek veren bu topluluklara karşıydı. Zaten sonraki dönemde politik eylemleriyle de bu düşüncesini somutlaştırmıştır. Günümüz Rus aydınlarının Ekim Devrimi’ne bakışında da Stalinvari bir yaklaşım görüyorum. Büyük bir çoğunluğundan, coğrafyanın değerlerinden ziyade, devrim yurtdışı uzantılı olduğunu ve büyük devletlerin bu sosyal dönüşüm hareketine arka çıktığını duyarsınız.
Peki Ekim Devrimi’nde Sultan Galiyev’in rolü nedir?
Sultan Galiyev, devrim destekçilerine verilen sözlerin yerine getirilmesi için adeta tek başına bir baskı grubu oluşturuyordu. Sultan Galiyev olmasaydı, Bolşevikler hakimiyeti ele geçirdiğinde ne Tatarlara, ne Azerbeycanlılara, ne Kazaklara, ne Özbeklere azatlık verilebilirdi. Zira Sultan Galiyev, tüm bu bulanıklık içerisinde milli problemleri genç yaşta görebilen, çalışkan, akıllı bir insandı. Bu özellikleriyle adeta halk nezdinde güven problemleri yaşayan devrimin teminatı gibiydi, diyebiliriz.
Kazan Türklerinde -Kuzey Türkleri olarak da anabiliriz- din değil, millet birinci sırada gelir. Mühim olan dil ve kültürüdür. Moskova’da bir din görevlisi ile karşılaştım. Bana “Biz ilk önce Müslüman, sonra Tatar Türküyüz” dedi. Karşı çıktım. “Biz ilk önce öz milletin çocukları sonra Müslümanız.” dedim. Bizim büyük bir şairimiz der ki; “Her şey değişebilir bu dünyada, vatan bile gider ama süt kalır”.
Sultan Galiyev için de milleti, Bolşeviklikten ya da dinden önde geliyordu. Sultan Galiyev daha ziyade şair, edebiyatçı ve milliyetçi kimliğiyle tanınmaktadır. Zaten hiç Politbüro üyesi olmamıştır. Oysa bu ihtiyacın da farkındadır. Yine de milletine, Müslüman halkına hizmet etmeyi tercih etmiş, yöneticilerin yanında olmamıştır. Devrime katılmasaydı kendi milletine hizmet edemeyeceğini biliyordu. Hayalleri ancak kendi kafasında, kendi kaleminde kalırdı.
Kitapta yer verdiğiniz bazı ayrıntıları merak ediyorum. Örneğin Zeki Velidi Togan ile Sultan Galiyev’in tanıştığı yer... İlk kez Birader Şerefler Matbaası’nda karşılaştıklarından bahsediyorsunuz. Bu tarz ayrıntılar ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek?
Tabii ki yazdığım kitap, bir roman. İçinde kurgu olması çok normal. Fakat gerçeklere ve tarihi şahsiyetlere dayalı bir roman asla yazarın hayal gücünün etkisinde kalmamalı.
Sultan Galiyev hapisteyken her gün sorguya çekiliyor. Bunlardan birinde konu Zeki velidi’ye geliyor. Sorgu memuru, “Cevap ver, Zeki Velidi ile ne zaman tanıştın, nerede görüştün?” diye soruyor. KGB arşivinde bu belgelere ulaşmak mümkün, tabi girebilen için. Ben sadece Sultan Galiyev’in verdiği cevabı hikayeleştirdim.
Zeki Velidi, Sultan Galiyev’i hep hayalci olmakla suçluyor kitapta. Bu noktada yolları ayrılıyor yani.
Fikir ayrılıkları olduğu bir gerçek fakat aralarında çok güçlü bir dostluk bağı olduğunu da yadsıyamayız. Sultan Galiyev, defalarca onun hayatını kurtarmıştır. Hatta Zeki Velidi’nin Türkiye’ye gelebilmesini de Sultan Galiyev sağlamıştır.
Sultan Galiyev ile Zeki Velidi’nin birbirlerini sevmediği yönünde yaygın bir yanlış vardır. Oysa hakikat bu değil. Bir kere Sultan Galiyev ile Zeki Velidi, Başkurdistan taraflarında doğan insanlar, yani hemşeriler. Sonra yazdıkları da birbirlerine paralel. Ama Zeki Velidi kendini hiçbir zaman Bolşevik hissetmiyor. Aralarındaki ayrımın sebebi budur.
İstiklal Harbi sürecinde Türkiye’de bir Yeşil Ordu efsanesi vardır. Siz de SSCB’de bir Yeşil Ordu’dan da bahsediyorsunuz.
Sultan Galiyev’in bundan haberi vardır. Bizim orada Müslümanların rengi yeşildir. Bana kalırsa Mirseyit bu fikri Türkiye’den aldı. Bir kere, Türkiye’deki Yeşil Ordu efsaneleri daha eskiye dayanıyor. Ayrıca Mirseyit’in Türkiye’ye gidip gelen birçok insanla yakın ilişkileri var.
Kitapta birçok önemli isim yer alıyor. Bunlardan biri de Yusuf Akçura... Yeşil Ordu ile ilgili gelişmeleri Akçura üzerinden takip etmiş olabilir mi?
Neden olmasın?
Rinat Bey, kitapta Sultan Galiyev’in, “Mustafa Kemal’e ümit bağlıyorum” dediğini görüyoruz. Bu bilgiye nereden ulaştınız?
Mirseyit’le Türkiye Cumhuriyeti elçiliğinden gelen dostları arasında geçen bir diyalog bu. KGB arşivlerinde de bu bilgiyi görmek mümkün.
Büyükelçi Ahmet Muhtar Bey, Sultan Galiyev’e Türkiye’ye kaçmayı teklif ediyor. Bu teklifi neden kabul etmiyor sizce?
Evet, yaşaması için Türkiye’ye gelmesini istiyor. Fakat Mirseyit, sonuna kadar milleti için savaşmayı tercih ediyor. Stalin, Mirseyit’i Moskova’dan uzaklaştırdığında sadece Müslümanlar ve kendi milleti değil, Ermeniler ve Gürcüler bile “Siz neden bizim liderimizi Kırım’a, uzağa gönderiyorsunuz, o bize Moskova’da gerek!” diye isyan ediyorlar.
İngiliz kaynaklarında “Kemalistler” ifadesi geçerken, kitabınızda Lenin’in ağzından “Kemalciler” ifadesi bulunuyor.
Aralarında hiçbir fark yok. Mustafa Kemal hangi sebeple İngilizlerin ilgisini çektiyse, Sovyetlerin de ilgisini aynı sebeple çekiyor. Kodlama biçimleri dahi aynı (gülüşmeler).
Sultan Galiyev’e farklı kaynaklarda Ankara casusu diyorlar, sizce suçu nedir?
Evet, zaten kendisine yöneltilen suçlama da Türkiye lehine çalışmaktı. Sultan Galiyev’in ölümünden sonra Sovyetlerde yeni bir tür suç ortaya çıktı: Pantürkizm. Mesela, Kırım Tatarlarının da, Kazan Tatarlarının da yurtlarından kopartılıp sürülmesinin altında aynı suçlama vardır. Zavallı bir Kazan köylüsü nasıl casusluk yaptığı gerekçesiyle Pantürkizm’le suçlanabilir ki? Stalin döneminde bu suçlama topluma o kadar sirayet etmişti ki bugün hala Rusya Federasyonunda yasaklı kelimelerden biridir.
Söyleşi: Yasin Baturhan Ergin
Odatv.com